Şöyle yarım baksam her şeye.
Sıkıntılar azalır mı?
Yarısını mı görürüm yapılan hataların.
Bozuk düzenin yarısını.
Hak yemenin.
Adaletsiz kararların yarısını mı görürüm.
Asaletsiz insanları.
Saygısız tutumları.
Sevginin bile yarısını mı görürüm.
Gözümün birini kapatsam azalır mı yanlışlar.
Biter mi haksızlıklar.
Gelir mi adalet.
Tükenen sevgiler.
Değer bilmemezlikler.
Yükümüz ağır, nasıl bakarsak bakalım yaşama, göründüğü gibi vardır.
Ha tek göz, ha cift sonuç aynıdır.
Her insan bir takım yükler taşır.
Kimi heybesine doldurur yükünü.
Kimi küfesine.
Heybesinde yük taşıyan daha dik durur diğerine nazaran.
Daha güçlü hisseder hayata karşı kendini.
Zorlukların üstesinden daha kolay gelir.
Yıkılmaz, bükülmez.
Küfesinde yük taşıyanlar ise; bu yükün ağırlığından ezilirler.
Yüklerimizden istersek kurtulabiliriz.
Yüklerimizin varlığı, onlari yük olarak farkettigimiz an da başlar.
Kurtulmak için de veda etmek gerekir.
Veda insana önceden öğretilmiş, okullarda dersi verilmiş, aile içinde anlatılmış bir sey degildir.
Veda, sadece bir olgudur.
Yapabilenler kahraman.
Yapamayanlar ise; mahkumdur.
Hatta bazen başkalarının yüklerini bile sırtlayıp, yaşamı iyice ağırlaştırdığımız bile olur.
Ruhumuzu ve bedenimizi bu ağır yüklerden arındırmak ve hafiflemek icin, bu yüklerin kaynağına veda etmemiz gerekir.
Veda benim hiç sevmedigim bir şeydir.
Iyi ki öğretilen bir şey degil.
Sanırım hiç öğrenemezdim.
Ama hak eden için de veda ederdim.
“Şimdi Veda Zamanıdır” diye bir kitap okumuştum.
“Zarar görüyorsan gitmelisin” diyordu.
Hele ki; bu zarar toplumsalsa, göndermelisin.
Bitmeli böylece…

