İlkçağ filozofları, evren oluşumunu, evren içindeki nedenlerle açıklamış, dinden bağımsız geliştirdikleri felsefe ile evreni monist, yani bir nedenle açıklamayı amaçlamışlardır. Bu ilk nedene de Arkhe (ilk ana madde) demişlerdir.
Mesela Thales “su” Anaksimenes” hava” Herakleitos” ateş” demiştir. Bugün sosyolojik boyutta bu konuyu ele aldığımızda, yaşamın temelinde olmazsa olmaz nedir diye sorduğumuzda, ne cevap verirdik acaba? Sorduğumuzda ya da sorguladığımızda verilen cevapların başında, “para” geldiğini görüyoruz. Varoluşunu parayla değerlendiren yığın, oldukça çok. Param kadar kişiliğim var diyenler, param varsa fikrim var diyenler, param varsa ben bir gücüm diyenler, param varsa geleceğim var diyenler de cabası.
Bir diğer popüler cevap ise “karşı cins” cevabı, ama bunu nedense erkek kesim, kadın olarak telaffuz edip sinsice gülümseme ile tamamlıyor. Çok küçük azınlık ise var oluşunu, yani Arkhe’yi BEN olarak belirtiyor ve ben varsam evren var diyor. “Evren bana göredir, benim algılarımla sınırlıdır” diyerek algıyı, özneyi temele koyup BEN’den öncesini ve sonrasını anlamsızlaştırıyor ve ekliyor; ne geçmiş ne gelecek , kendimi var ettikçe, düşünebildiğimce asıl olan bugünün algısıyla benimdir. Bu da Descartes’in “Düşünüyorum o halde varım” sözünü doğrular.
İlkçağ filozoflarından Empodekles monist filozofların aksine, evren oluşum temeline dört elementi yerleştirir: Toprak, su, hava ve ateş. Empodekles’e göre evrendeki her şey bu dört elementin birleşmesi ya da ayrışması sonucu oluşur. Bununla yetinmeyen Empodekles, bu dört unsurun birleşimini ya da ayrışmasını psikolojik oluşumlarla açıklar. Empodekles’e göre, bu dört elementin bileşimini sağlayan unsur Sevgi, ayrışmanın nedeni ise nefrettir. Bu nasıl mı olur? Şöyle bir düşünelim:
Sevgi dokunmaktır derken, bir yakınlaşma sağlanır. Ya da sevgi emektir derken fiziksel, psikolojik, sosyolojik bir temas söz konusudur. Oysa nefret duyan insan, nefret objesinden uzaklaşır. Bu da sevginin nefrete, nefretin sevgiye dönüşmeyeceği anlamına gelir. Efendim ama “büyük aşklar nefretle başlar” dermiş atalarımız. Hayır bunu söylemiyorlar. Yani 6 yaşındaki çocuğu taciz ettikten sonra, dünyanın en büyük sevgi gösterisinde bulunan da, o çocuğun bakış açısı değişecek mi? Ya da biz insanlar, hayvanları katledenleri bir şekilde sevebilecek miyiz? Tabii ki kocaman bir hayır. Atalarımızın söyledikleri, karşı tarafı en iyi tanıma yönteminin tartışma olduğudur. Çünkü kişiler tartıştıkça karşı tarafın bir özelliğini tanır, öğrenir, bu da arkadaşlığı dostluğu doğurur. Şöyle bir düşünürsek, en iyi arkadaşımız ya da en çok tanıdığımız kişi, en çok tartıştığımızdır. Burada tam bir diyalektik söz konusudur. Doğru için yanlışın, güzel için çirkinin olması gerektiği gibi, bu da fikirlerin çatışmasıyla oluşan uyum, uzlaşımdır.
Dolayısıyla tartışmaktan kaçınmamak gerekir ki, hem kendimizi hem çevremizi tanıyalım.
Çünkü tartışan sorgulayandır.
Çünkü sorgulayan düşünendir.
Çünkü düşünen konuşandır.
Çünkü tartışan, sorgulayan ,düşünen, konuşan da İNSANDIR.
O halde Arkhe de insandır!

Nazan Hazar


Yorum bırakın