“Yazmak kendini okumaktır” ben de kendimi okurum, önce kendimi, anlamaya, çözmeye, kızmaya “önce Canan” diyerek kendimden başlayarak çıkarım yola, yol beni nereye götürürse… Okumayı biliyorum yani!
İnsan okumayı da çok severim; her ne kadar bazı dostlar bazen yanlış okuduğumu söyleseler de, zaman beni maalesef genellikle haklı çıkarmıştır. Uzun yıllardır yeni yıla, bazen de eskiyen/ eskiten yıla Mektuplar yazıyorum, helalleşiyorum, hesap soruyorum, hesap veriyorum. 2022 çook zor bir yıldı… Neler getirdi, götürdü yine; bazı konuları zor ve zorbalıkla öğretti; hak ettiğim kadar dövdü, ben dövdürdüm kendimi, kızılcık sopasıyla hem de!
Zaten başlarken büyük bir umutla başlamamıştım 2022’e, ağır olacağını biliyordum bu yılın. Korkuyordum, ama korkunun ecele faydası olmadı, kalleşçe sırtından vurulmaya da olmadığı gibi! Çok yoruldum, çok düştüm, düştüğüm yerde kaldım, kalmak istedim, bırakmadılar. Öyle can insanlar varmış ki çevremde, beni sımsıkı sarmalayan, elimi tutan ve sözleriyle hak ettiğim gibi beni “döven”, bana beni hatırlatan. İnsan yok olana, aza, kötüye odaklanınca, asıl görmesi gerekene âmâ oluyor. Oysa ben insan arkadaşları, dostları, canları olan çok şanslı bir insan kişisiyim, meğer geçici körlük yaşamışım!
Çok sık “Sağım solum çıkmaz sokak, baharlar çok uzak bana”dedim. Yolu görsem de, yol alamadım zaman zaman; bazen de taşlar, kayalar, ülkeler, hatta insanlar aştım, sonra yine insana takıldım, düştüm, bakakaldım!
İnsanı daha çok ve daha iyi tanıdım, daha doğrusu insan kisvesi altındaki çıplaklığı, iyinin saf iyi demek olmadığını, bazı çok “iyi” görünen insanların aslında, sadece kendine ve yakınına iyi olduklarını gördüm. Herkesi kendim gibi bilmenin cezası kesildi bana. Bazı insanların kocaman, çırılçıplak, açık ve net buradayım diyerek ortada duran gerçeği görmek yerine, başını çevirip kendini aldattığını, başkasının yalanına ortaklığını gördüm. “Ahlâk, kişisel gelişimden doğar, çünkü bireysel dürtülerimizi (fizyolojik ve diğer dürtüler) genel kozmosun (diğer insanlar dahil) mekaniğiyle uyumlu hale getirebilecek tek şey budur. Gerçek içsel ahlak ile içsel gelişim süreci arasında gerçek bir ayrım yoktur. Sen beni, benim sana inanmışlığımdan vurdun” hissini yaşadım, acıdı, çok acıttı! Çünkü bazı şeyler yerine konuyor da, güven bir kere sarsıldı mı geri dönmüyor… Ama her şey insana ve yaşama dair, hayatta her şey var. Yaşadıklarımız bizden birçok şey alıp götürse de, bıraktıkları da var, anılar gibi, an’lar gibi, tecrübe gibi. Bazı duygular acıtarak eksiltirken, çoğaltıyor da, öğrendim.
Çok öğrendim, az yanıldım, “sezgi tecrübeden süzülmüş akıldır” diyerek sezgilerime daha çok güveniyorum artık.
Yanıldıklarım az olsa da, yakıp yıktılar; yenildim ve kaybettim, çok da güzel yenildim ve kaybettim. Yenilip kaybetmenin zayıflık olmadığını, bunu kabul etmenin ve açık yüreklilikle dile getirmenin güçlü olmak demek olduğunu öğrendim bu süreçte, çünkü insanın zayıf olmak gibi bir hakkı da varmış. Güçlü olmak ise hep kazanmak, kazanmak için “savaşmak” hiç değilmiş. Ne istediğini ve ne istemediğini bilmekmiş güçlü olmak. Ve bırakmayı ve bırakabilmeyi ve gitmeyi ve gidebilmeyi de bilmekmiş güç katan. Bunları da yapamamak, yapmamak güçsüzlük, acizlik demek değilmiş, farkına varmak da bir “şeymiş”, bilhassa zayıflıklarının farkına varıp, görmeye çalışmakmış güçlü olmak ve elbette değiştirmek. Değiştirirken, değişirken en büyük cevher, süveydadan ayrılmamakmış, herkese ve her şeye rağmen burada kaldım eminim.
Elim artık hep yüreğimde, öyle de kalacak. Ne zaman elimi yüreğimin üstünden çekip, hak edene hak ettiği gibi davrandıysam, ne zaman “kelimelerim sesimden çıkıp birilerine çarptıysa” yüreğim bana küstü. Çünkü ben, muhatap aldıklarımla benden uzaklaştım, olmadığıma dönüştüm. Ama… Döndüm, dönüşerek döndüm!
Ne büyük ve büyüten bir yıldın sen, ne çok kaybettim bu yıl, enn sevdiğim insanı toprağa verdim, hayatıma değen insanların kimisini tarihe, kimisini ait olduğu yere gömdüm, en büyük acımı yaşarken, maskeleri düşenler, çifte kavrulmuş ağu sundular bana, eyvallah! En yakınımdakiler de en sevdiklerini kaybettiler, kim kime destek oldu, kim kimin elini tuttu çok önemli değildi, önemli olan yan yana olmaktı.
Sanırım görülmek “ihtiyacıyla” çabaya düşmüşüm bir dönem, gör beni, duy beni diyerek. Oysa sadece bedenden ibaret, kendi ruhuna kör ve lâl olan beni nasıl görürdü ki? Bunu anladığımda çıktım oralardan ve ben dünyaya ve onlara (asla kibirli ve kibirle değil) bakmaya başladım. (Onlar kim mi? Onlar herkesin hayatında olabilen, ajitasyon yaparak, kurnazlık ve sinsilikle insan kullanan, yalanı pembe, beyaz, küçük diyerek meşrulaştıran “primitifler”)
Oysa kendi içimde, kendi dünyamda, konfor alanımda ne kadar da güvendeydim, ama insan olma yolculuğu, konfor alanından çıkıp, fırtınalarla yol olmayı öğütlüyor.
Yağmursuz, göğün berrak, hafif bir meltemin estiği, güneşin parladığı bir havada, herkes nasıl giyineceğini bilir, böyle bir havada herkesin yüzünde bir gülümseme vardır. Oysa rüzgar, fırtına, hatta boran estiğinde insan şaşırır, korkar, hatta kaçar, bazen yanındakiler de… Oysa hayatımızdaki fırtınalardır bizi büyüten, güçlendiren ve yol aldıran. Kaçmadım, kaçmıyorum (artık) ne kendime, ne de başkalarına!
Bu yolu seçen ya da seçecek olanlara derim ki, “etme” bir insan kendinden en fazla nereye kaçabilir, nereye gidebilir ki? Fırtınalara rağmen dimdik durmayı, düşsen de kalkmayı, bırakmayı, gitmeyi, göndermeyi, yine yeniden başlamayı dayatıyor bu özel yolculuk.
Hayatımızda köklü bir değişim için, iç dünyamızda güçlü bir dirilişe hatta devrime ihtiyaç vardır. İçerde olan, dışarı yansır.
Bu yıl belki ilk defa, artık kendimi suçlamadan, bana yapılmasına izin verdiklerim için, kendimden özür diliyorum, ama kendimi de affediyorum. Pişman olmamaya çalışıyorum yaptığım ve yapılmasına izin verdiğim her şeyden; marifet, şimdiki aklım olsa yapmazdım demekte değil, yapmasaydım şimdiki aklım olmazdı.
Ne büyük ve büyüten bir yıldın sen, ne çok kaybettim bu yıl ve ne çok kazandım! Yapraklarım döküldü, dallarım kırıldı, köklerim acıdı, ama sonunda yeşerdim, tam da kırıldığım, bittiğim ve bitirildiğim yerden, çünkü ben sadece “maruz kalan olamam, ben maruz bırakanım” da, hatta daha fazla buyum, çok mu iddialı geldi, olabilir!
“Öyle bir yerdeyim ki, yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” olsa da, “Yaşamak güzeldir”
Gelsin 2023 “bildiği gibi” Biliyorum ki, 2023 benim yılım, çok güzel şeyler olacak (oldu bile) hissediyorum, yolu iyilikten, dürüstlükten, şefkatten, merhametten geçen, öncelikle, başkasına haksızlık etmeden, kendini kayıran insan güzelleriyle, paylaşacağım bu yılı, paylaşmadıklarıma ise karmayı yolluyorum. Karma?(öğrenirsin, öğrenirsin)
Yolun(m)uz insana çıksın, yolumuza insan çıksın. İyiliğe ve iyiye rast gelmek ümidi ve hevesiyle.
Hüzün mevsimindey(d)im, terfi ettim, soMbaharım artık!
“Çiçek gibi insanlar kondur yoluma ömrüm,
Kalbimden caymak istemiyorum”
Ötesini ben bilmem hayat bilir ve o “neylerse güzel eyler” daha önce de hep
eylediği gibi…
Canan Kayışlı

