Kendime iyi davranmayı seviyorum.
Bir şeyler almayı ama üzerime değil, içime.
Sabahları çok erken kalkıyorum, çünkü bu beni özgür kılıyor.
Herkes uyanana kadar ki o bir saatlik süre yaşamın bana verdiği en güzel olgu, müthiş bir gevşeme ve hayatı olumlama.
Özgürlük.
Düşünsenize sabah erkenden uyanmışsınız, sessizlik hüküm sürüyor evde, mevsim neyse ne hiç fark etmez pencereyi açıp, geçmişsiniz karşısına.
Gün henüz aymamış bile.
Ama sizinki çoktan aymış.
Hatta nerdeyse bitecek bile.
Gün geceye dönmeden elimi çabuk tutmalıyım.
Benim kendim için her yeni günde tekrarladığım ritüellerim vardır.
Önce günü karşılarım.
Günaydın Banu demeden çıkmam yataktan.
Omuzlarımı açarım.
Biraz eğilir kalkarım.
Mevsimin havasını içime alır, bir yudum su içerim.
Her gün aynı şeyi yapsam da, asla sıradan bir gün yaşadığıma inanmam, onlar benim sevgili ritüellerimdir.
Çam ve badem ağaçlarının o inanılmaz kokusunu soluduktan sonra, bedenimin olumlu hale gelmesi için mutlaka şarkı söylerim, beynim, bedenime hükmeder o sırada.
Şarkı da hep aynıdır, değişmez.
Birlikte eğlenir bedenim ve beynim.
Dans ederim usulca.
Sonra yüz yogası yaparım çok yeni bir heyecan bana.
Öyle iyi hissediyorum ki kendimi, gencecik bir kız gibi. 😊
Uyandığıma ve yeni bir hayata başlar gibi yeni güne başlamaya ve hayatımdan bir günün daha hızla kayacağını bilmeme rağmen, teşekkür ederim evrene, insana verdiklerine.
Gün hep aynı gelmez bilirim.
Biz de aynı uyanmayız.
Bazen ruhumuz, bazen bedenimiz uyanmaya elverişli olmaz.
Ama güneşin varlığına.
Ormanın hayat veren görüntüsüne.
Doğanın kokusuna.
Kuşların ötüşüne.
Ve uyanabilmiş olan kendime minnetle teşekkür ederim.
O ilk bir saatlik hep rutin dediğimiz ama aslında hayatla bağımızı kuran o sevdalı ritüellerden sonra yürüyüşe giderim.
Evdeki özgürlüğüm bitmiş, bir yenisi başlamıştır.
Sokaklar geçerim.
Vadiler aşarım.
Göl kenarında koşarım.
Eğer bu can hediye ise bana, bu hediyeyi ömür boyu saklarım.
Ruhuma, bedenime katık ederim mutluluğu.
Evrenle ve verdikleriyle aramdaki bağ daha sağlamlaşır.
Coşarım…

