“Bazen oturuyorum öylece…
Hiç bir şey düşünmek istemiyorum.
Boş boş karşı duvara bakmak geçiyor içimden.
Bir karınca yürüyor bazen.
Bazen bir sinek uçuyor ordan oraya.
Bazen güneş vuruyor.
Bazen dışardaki dut ağacının gölgesi.
Aklıma annem geliyor.
Elektrikler kesilince mum alevinde dans ettirdiğİ zarif parmaklarını hatırlıyorum duvarda.
Kardeşimle bana.
Kuş olup uçardı parmaklar ya da tavşan olur zıplardı bana.
Çığlık atar kaçardım duvardan uzağa.
Gülerdik dakikalarca.
Mum erir uykumuz gelirdi.
Duvardaki kuşu ben alırdım koynuma.
Kardeşim tavşanı.
Bugün yine baktım öylece duvara.
Hiç bir şey düşünmek istemedim ama olmadı.
Sanki bir film perdesiydi duvar, hayatımı yansıttı bana.
Bazen gözlerimi kapattım.
Bazen kocaman açtım.
Bazen ağladım.
Bazen kızdım duvara.
Gidip öpesim geldi bazı sevdiklerimi duvarda.
En çok da seni…
Herkesi gördüm duvarda.
Herkesi düşündüm de hatta, ama en çok seni.
Hatta herkese bakarken nefes aldım.
Seni görünce derinden içimi çektim.
Öylece kaldın duvarda uzun süre.
Derdin ki bana; hadi gel güzel şeyler düşünelim seninle…
Aslında yoktun sen ama ben var gibi yaptım.
Güzel hayaller kurdum duvardaki resminle.
Güldüm sana.
Sen de bana.
İçimi çektim yine gülerken.
Seni düşününce hep böyle yapıyorum farkına varmadan.
Sonra gittin duvardan.
Bir tablo düşer gibi oldu.
Yine yoktun işte.
Belki de hiç olmadın.
Ben hep varmışın gibi yaptım.
Herkesi düşünüyorum.
Ama seni düşününce İçimi daha derin çekiyorum.
O da çekmiştir şimdi diyorum.
Hissetmiştir beni.
Bi karanfil kokusu yayılıyor havaya ,bir de acı tütün kokusu.
Anlıyorum.
Sen de derinden içini çekip savurmuşsun havaya.”

