Çoook uzun yıllar önce köyün birinde insanlar mutlu mesut yaşarlarmış. Herkes dayanışma halinde, yoksul ama insana yaraşır bir halde yaşarmış. Köyde hırsızlık, yalan dolan, taciz gibi insanlık dışı davranışlar çok ender yaşanır ya da hiç yaşanmazmış. Köylüler baharda ve yazda sıkı çalışarak her köylü gibi kışa hazırlık yaparlarmış. O dönemlerde çingeneler köyün yakınlarına geçici süre çadır kurup köylülerin kap kacaklarını kalaylar ve fırsat buldukça köylülerin tarım işlerine yardımcı olurlarmış.
Bu köy, çanak biçimindeki dağların arasında kurulu, yemyeşil, kenarında dereler akan, baharda bin bir renkte ve kokuda çiçekler açan masal gibi bir köymüş. Hem tarıma hem havancılığa elverişli olan bu köyde elbette mektep medrese yokmuş o vakitler.
Müslüman bir köy olmasına karşın, kadınlı erkekli düğünleri, törenleri olur, aralarında ayrılık gayrılık olmazmış. Hatta genç aşıklar birbirleriyle hiçbir dedikodu olmaksızın rahat rahat görüşür, anlaşabilirlerse bu görüşmeyi gönül rahatlılığıyla evliliğe taşırlarmış. Birlikte üretip birlikte tüketirlermiş. Tabi ki o zamanlar köyde cami olmadığı için kendilerine taştan bir ibadet binası yapmışlar. Köyün yaşlı amcaları namaz saatlerinde orada topluca ibadetlerini yerine getirip sohbet ederlermiş.
Burası şehir ve kasabadan uzak, devletin bile unuttuğu bir köymüş. Zaten köylünün da şehirde, kasabada pek işi olmazmış. En yakın kasaba atla bir gün, eşekle bir buçuk günlük mesafedeymiş.
Atalarının anlattığına göre bir kez köyün yarım akıllısı olan kadına bir delikanlı musallat olmuş, hatta yarım akıllı kadıncağız bir erkek bebek doğurmuş. Köyün ileri gelenleri toplanıp karar vermişler: Bu sonuca neden olan delikanlı kadınla evlendirilmiş. Yine rivayet ederler ki çocuğun babası kadına hiç kocalık yapmadan hem bebeğe hem de anneye babalık yapmış. Bunun dışında herhangi bir ahlaksızlık hiç yaşanmamış.
Köyün bebekleri genellikle besili ve kilolu olarak doğarlarmış ve kısa sürede serpilip büyürlermiş. Bağa bostana giden taze anneler bebeklerini, çocuklarını gönül rahatlığıyla birbirlerine bırakırlarmış. O zamanlar çocuklara taciz ya da tecavüz olmazmış. Köylülerin aklından böyle bir insan dışı davranış asla geçmezmiş.
Gözlerden uzak bu köyde, köyün işleyişiyle ilgili kararları, köyün ileri gelen yaşlıları verirlermiş. Zaman zaman aralarında tartışmalar olsa da birbirlerini kırıp dökmezlermiş. Hatta yöneticiler şimdikiler gibi hakaretli sözler söylemez, birbirlerine küfürler savurmazlarmış. Mutlaka birbirlerini dinler, karşı görüşleri bile dikkate alırlarmış.
Günün birinde, bir bahar mevsiminin sonunda, çoluk çocuk gelip çadır kurmuş olan çingeneler, havalar soğumaya başladığı için çadırlarını toplayıp gitmişler. Bir gün sonra köylüler çingenelerin kaldığı yere yakın, ağaçların altında, kayaların dibinde bir bebek görmüşler. Köyün yaşlıları, çingene bir kadının bu bebeği reddetmiş olduğuna inanç getirmişler ve çocuğa bakıp onu büyütmesi için çocukları olmayan aileye vermeyi uygun görmüşler. Bu çocuksuz aile çocuk sahibi olmanın mutluluğu içinde bebeği büyütmüş. Kocaman mavi gözleri olan, uzun boylu bir delikanlı oluvermiş. Çok çalışkan olan bu delikanlının hoş olmayan bir huyu varmış. Sık sık yalan söyleyerek akla hayale gelmeyecek dümenler çevirirmiş. Bu dümenleri öyle bir ustalıkla çevirirmiş ki kimse kendisinden en küçük kuşku bile duymazmış. Binbir Gece masallarında dahi görülmemiş dalavereler kurgularmış. Aynı zamanda ağzı söz yapar, tatlı konuşur, insanları adeta hipnoz edermiş. Önce köyün yaşlılarına kendisini sevdirmiş ve onların güvenini kazanmış. Sonra çeşitli oyunlar kurarak kısa sürede köyün geleneksel işleyişini bozarak kendisini tek yönetici olarak ilan etmiş. Elbette başlangıçta herkese adil davranıp köyün yararına kararlar veriyormuş. Kendisine güveni gün geçtikçe pekiştirmiş. Ve başlamış yeni oyunlar kurmaya: Köyün ortak giderleri için kullanılan bir tür köy bankası hesabını kendi ukdesine almış. Bu emaneti kendi istediği gibi harcamış. Bunun gibi dalavereleri çoğaltmış da çoğaltmış.
Köyün ileri gelen eski yöneticilerinin de ilişkilerini bozduğu için onların bir araya gelme ihtimalini de ortadan kaldırmış. Ama yöneticilik niteliği düzgün olan bir yaşlı amca gizliden gizliye eski yönetici arkadaşlarıyla görüşmüş. Bu genç ve güven duyulan liderin aslında güvenilmez ve şarlatan olduğu konusunda ahaliyi ikna etmeye çok çabalamış. Hani ünlü yazar Mark Twain demiş ya ” İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına inandırmaktan daha kolaydır.” tam da böyle bir durum yaşanıyormuş bu masal köyünde. Köy halkı ve ileri gelenler kandırıldıklarına bir türlü inanmıyorlarmış. Ancak köyde zulüm artıp insanlar yoksullaştıkça yavaş yavaş köylünün gözü açılmaya başlamış. Bu duruma son vermenin çaresini aramışlar. Zamanla bu görüşmeleri haber alan köy lideri, iletişim kurma işini yapan yaşlı köylüyü öldürtmüş. Bu ölümle ilgili “Kayadan düştü.” dedikodusunu yaydırmış. Aslında köyün bilinen tarihinde ilk kez bir cinayet işlenmiş. Köylüler mutsuz, aç ve sefil halde bir yaşam sürmeye başlamışlar. Gençler örgütlenerek eski köy yaşamının yeniden kurulması için mücadeleye karar vermişler.
Köylüler uzun yıllar boyunca bu sözde liderden kurtulmanın yollarını aramış ama rivayet edilen odur ki hiçbir zaman muradlarına erememişler.


Yorum bırakın