Felsefe, bilgelik sevgisi olarak tanımlanır. Bu tanımda, felsefeden çok bilgelik nedir, sorusunu yanıtlamalıyız. O halde kimdir bilge, nedir bilgelik?
Verilen yanıtlarda bilgenin çok şey bilen olduğudur. Ancak bu yanıt yeterli değildir. Çünkü bilgelik çok şey bilen değildir. Her şeyi ama her şeyi uzmanlık derecesinde bilendir. Peki bir insan ömrü, her şeyi uzmanlık derecesinde öğrenmek için yeterli uzunlukta mıdır? Elbette ki hayır! Bundan dolayı Karl jaspers, “Felsefe, yolda olmaktır.” der. Ancak yol öyle bir yol ki, bitmeyen bir yol ya da adrese hiçbir zaman ulaşmayan bir yoldur. Çünkü felsefede, son söz yoktur. Son sözün olduğu yerde felsefe yoktur. Yani felsefede nokta yoktur. Ya virgül ya da soru işareti vardır.
Bu nedenle felsefeye, soru sorma sanatı da denir. Ama soru demek, “Bu kimin, bu ne kadardır, sen kimin kızısın 😅” gibi güncel yaşamın soruları değildir. Benim burada sözünü ettiğim sorular evrene, bilgiye, değerlere ilişkin doyurucu yanıt gerektiren sorulardır. Bu sorulara verilecek yanıtlar özneldir. Bu yönüyle evrensel değildir. Ancak verilen kimi yanıtlar, öznellikten koparak evrensel boyuta ulaşabilmektedir. Yani genel geçer olmaktadır. Bir bakıma genele, evrensele, ulaşmak için, soruyu soran da felsefe olduğu için, felsefe olmadan bilimin olması da söz konusu değidir. Böylelikle, bilim ile felsefe kuşku ve merak sorularında buluşsa da felsefe, bütün bilimlerin anası olarak kabul edilir.
Günlük yaşamda insanlar, “Benim felsefeme uymuyor, benim felsefeme göre” ifadelerini kullanır. Peki her insanın bir felsefesi var mıdır? He insan aynı zamanda filozof mudur? Keşke öyle olsaydı… Bir düşüncenin felsefe olması için, ele alınan düşünce konusunun, akıl ilkelerine dayandırılarak temellendirilmesi, temellendirilen düşüncenin taraf bulması gerekir. Bundan dolayı, her düşünce felsefe olmadığı gibi, her düşünen de ne filozoftur, ne de felsefecidir.
Ama felsefeciler DELİ’dir. Çok soruyorlar diye de bir anlayış var. Bir kere çok soru sormak, zaten insan olmanın bir ölçütü değil midir? Aristo’nun dediği gibi, “İnsan düşünen bir varlıktır ” düşünmek için de, merak edip soru sorması gerekir. Böylece temellendirip, mantık ilkelerine uydurduğu bilgiyi doğru olarak kabul eder Aristo. Çünkü felsefe, doğmaları reddeder. Nedenin, niçinin yanıtı alınmalıdır ki, doğruyu oluştursun. Şöyle bir düşünelim, neden bizden yaşça büyük olanların, eli öpülür? Verilen yanıtların çoğu, büyüğüm olduğu için, saygı duyduğum için vb. olur. Yani hiçbir yanıtın altı dolu değildir. Felsefe burada şunu sorgulayabilir: Biri benden önce dünyaya geldiği için, eli öpülür mü? Ya da saygımı hak eder mi? Yanıt evet olduğu gibi, kocaman bir hayır da olabilir. Hayır diyenler için el öpmek, “Siz öylesine yücesiniz ki (edinimlerinizle) karşınızda boyun eğiyorum. Bunu hak etmeniz için, yaşça büyük olmanız gerekmez. Yaşamla, yaşamın içindeki edinimlerinizle, hak etmeniz gerekir” diye düşünür. Felsefeci bunu gerçekleştirenin, hatta yaşça kendinden küçük olanın da elini öper.
Dolayısıyla felsefeciler, DELİ olduklarını kabul ediyorlar. Ama bu şekilde, keşke herkes DELİ olsa da diyorlar.
Nazan Hazar
DELİ ile ilgili yorum yok
DELİ

