Gülün Dikeni Gibidir Yaşamak

Özgürlük ve heyecanın birlikte yaşandığı anlar ister bazen ruhum.
Bundan tam kırk yıl önce Ayvalık’ın o muhteşem güneşinin denize doğru indiği bir aksam saatinde gül ağacının dibine düştüğüm ve hayatımda bir daha belki de hiç bu kadar gülmediğim bir zamandan sonra öğrendim özgür olmanın insan ruhunu ne kadar doyurduğunu…
Bisikletle heyecanla giderken ya da uçarken, Ayvalık sokaklarında, köşeyi dönememiştim, sarmaşık güllerin içinde, dikenlerin o acımasız hoyratlığında buldum kendimi, her yerim çizilmişti, acımayan yerim yoktu, elimi nereye koysam kalkmak için acı veriyordu.
Öylece bekledim orda bir müddet.
Dikenlerin acıları ve ben.
Karşımda batmak üzere olan güneşin o kıpkırmızı hali, avcumum içinde kırmızı bir gül yaprağı, gözümün kenarından süzülen biraz kan.
Sonra biri geldi heyecanla, üzerime doğru eğildi, önce bisikleti aldı bacaklarımdan, sonra elini uzattı, yüzünü görmüyordum, güneşin önündeydi, sadece bir silüet vardı.
Elimi uzattım bilmeden kim olduğunu.
Sıcacıktı elleri.
” Sana hızlı sürme demedim mi” dedi.
” Taşa denk gelirsin, düşersin, bak haline, elin yüzün çizik içinde, ne dicez şimdi anneannene”
Birden sese ayıldım, köşedeki bakkal amcanın sesiydi.
“Kapacık takayım da yoğurt götür eve, kız”
Demesinden başka sesini hiç duymamıştım.
“Özgür hissettim kendimi, bıraktım elimin birini, ondan düştüm ” dedim.
” Özgürlük öyle hissedilmez küçük hanim ” dedi bana,” bırakırsan ucunu, o da seni bırakır, yerle bir olursun işte, tut ki ellerinle senin olsun”…

Yıllar sonra kızıma bisiklet öğretirken hep bu söz aklımdaydı.
Onu dengesini kurana kadar arkasından tutar, sonra yavaşça bırakırdım.
O anlamazdı.
Tutuyorum sanırdı.
“Kendim mi gidiyorum anneee” diye bağırırdı.
“Hayır derdim, özgürlüğün de seninle”

“Ben de sizi izliyorum, aman sakın dikenli güllerin dibine düşme “…💕


Yorum bırakın