Yarın sabah tuhaf bir sabah olacak, tıpkı bundan önce yaşanan bütün 29 Ocak’lar gibi.
Ama o yıl ki, en tuhafıydı.
Bütün gece bildiğim tüm duaları ettiğim, kardeşimi koynuma alıp, elini tutup” hadi babamıza dua edelim” dediğim gecenin sabahıydı.
Sessizce kalkmıştım yatağımdan, onu uyandırmamak için, masum masum uyuyordu.
Henüz 7 yaşındaydı.
Bende 15.
Yavaşça çıktım odadan, biri beni görüp, ” Banu kalkmış ” dedi, onu duydum, sonra annemin sesi geldi kulağıma ” sakın bir şey demeyin, sezdirmeyin, o anlar nasılsa “
Ev komşularla doluydu.
Akrabalar.
Ama herkes birden sustu.
Ben önce banyoya gittim, aynaya baktım, gözlerim benimle konuştu sanki.
Birisi eksilmişti.
Bu çok belliydi.
Hatta en sevdiğimdi.
Sonra yüzümü yıkayıp, tekrar aynaya baktım.
Gözlerimden çıkıp, yüzüme akan ılık bir şeyler vardı, su mu yoksa gözyaşımı hala çözemedim.
Ilıktı ama, acıydı da.
Yoksa bu yüreğimin acısımıydı.
Elimin tersiyle sildim akanları , birazla öfkeyle…
Banyodan çıkıp koridora geldim, salondan hala ses gelmiyordu.
Kapı kapalıydı, yavaşça açtım, içeri başımı uzattım.
Birden annemi gördüm karşı koltukta, etrafında bir sürü tanıdığım ama o sırada, hiç de tanımak istemediğim bir sürü kadın.
Göz göze geldik annemle biranda.
Usulca yerinden kalktı, kadınların arasından sıyrılıp bana doğru geldi, o mesafe boyunca gözlerini benim gözlerimden hiç çekmedi.
O bana ulaşmaya çalıştıkça aramızdaki mesafe uzuyordu sanki.
Öylece duruyordum kapının önünde, mesafe kısaldı birden, ellerimi tuttu annem, kendine çekti beni, hiç bir şey demeden.
Biz o günden sonra o kelimeyi hiç söylemedik.
Babam hep bizimle yaşadı.
Uzun bir süre dört tabak koyduk masaya, hatırlayınca kaldırmadık.
Bizimleydi hep öyle saydık.
Şimdi geçen yıllara, özlemlere, anılara sığınıp iki satır yazıp, ağlayıp uyuyacağım.
Her 29 Ocak da yaptığım gibi.
Özlemlerimi koynuma alıp.
Bacaklarımı karnıma çekip.
Elimi yanağıma koyup.
Akan gözyaşımı elimin tersiyle silip uyuyacağım.
Anıları rüyalarıma katıp.
Yıllardır yapmadığım bir şeyi yapıp.
Neden diye soracağım.
Burnumda tüttükçe babamın özlemi ve burnumun direği sızladıkça hep bir öfke duyacağım.
“Bülbülün bile ağladığı” bu gidişe ben ne zaman alışacağım.

