Hâlâ gülebiliyorsam içten.
Gözümden yaş geliyorsa eğer gülerken.
Sabahları dilimde bir şarkıyla uyanabiliyorsam yeni güne.
Hâlâ güneş üstüme düşüyor ve gözlerim kamaşıyorsa.
Bir kedi gözleriyle süzüyorsa beni.
Bir köpeğin avuçlarıma sığdırıp öpebiliyorsam patisini.
Hâlâ pencere önlerinde kırmızı mum güzeli yetiştirebiliyorsam.
Begonviller hala varsa kapı önlerinde.
Merdivenleri ikişer ikişer çıkabiliyorsam sağ dizimdeki ağrıya rağmen.
Bergamut aromalı çayı hala demli içebiliyorsam.
Kızarmış cevizli ekmeği incir reçeline banabiliyorsam.
Beyaz peyniri geceden tuzu gitsin diye henüz suda bırakmıyorsam.
Siyah zeytini tuzsuz tüketmiyorsam henüz.
Lavantalar kokuyorsa koridorumda.
Salep ve tarçın dans ediyorsa boğazımda.
Ve ellerim hala tutuyor.
Yüreğim hala atıyor.
Ve hatta her şeyi seviyorsa.
Ve her yeni gün de, yeni gezme planları yapıyorsam.
Bi de arada en sevdiğim “Prenses” pastayı çekiyorsa içim…
E o zaman günaydın demeliyim.
Mutlu sabahlar.
Bi de çatımda mavi bülbülüm varsa tabi, her sabah 05.52 de ötmeye başlarsa…
Dokunmayın keyfime…
Şubat 2022
Bu yazıyı yazalı tam bir yıl olmuş. Ne kadar çok şey değişmiş baktım da.
Artık çayı açık içiyorum.
Peyniri suya koyuyorum geceden.
Hastalıklar, huzursuzluklar, son yaşananlar, kayıplar, acılar, ne kadar da doldurmuş bu bir yılı.
Yine de bu sabah “günaydın” diyorum.
Umudumun kırıntılarını cebime koyup, yola koyuluyorum.
Tükenmez bir yaşam arzusu ve hevesiyle yola devam ediyorum, kaldığım yerden.
Bu herkese iyi gelecek biliyorum.
Toparlanma zamanı…
Birlikte güçlenme zamanı…

