“Kötümserim bugün. Kirliyim, soğuğum; sanki bir ölüden ödünç almışım kendimi. Devam edemiyorum, yarına bırakalım, yarın belki iyi bir gündür.”
Kendimizi yarına bıraksak da, aklımızdaki, kalbimizdeki geçmiyor, yarına bizi alarak gidiyoruz çünkü; yarın mı daha çabuk geliyor, yoksa başka bir dünya mı? Yarın, öteki hayatlar olmasın! Karamsarım bugün ve güçsüz ve zayıf ve tek başına ve yalnız, ve bezgin ve yorgun. Bunların hepsini olma ve yaşama hakkım olduğunu yeni öğrendim, henüz farkına vardım. Hatta kötü olma hakkım da varmış meğer, kötü olma hakkımı kullanıyorum bu aralar. Kötü olup da ne mi yaptım? Yalana sığınıp, iki yüzlülük ederek canımı acıtana “yalancı ve düzenbaz”, gerçekleri çarpıtarak anlatana “yeter, yapma”, arkamdan gizli saklı işler çevirene “her şeyin farkındayım, biliyorum”, saygı sınırını aşana “orada dur bakalım” dedim. Ben bunu yapmak istemiyorum, burada durmak istemiyorum, gitmek istiyorum dedim. Sadece konuşmak, anlatmak, monolog iletişim isteyene “benim de söyleyeceklerim var, ben kenar mahallenin süsü değilim” dedim.
Bunları yaparken de, söylerken de eminim yumuşacık, kırıtarak yapmadım, sert bir tavır ve ses tonuyla, kelimelerimle döverek yapmışımdır. Çünkü tavır olarak da, sesimin tınısının da (bazen de ninni ferahlığında olsa da) ve kelime seçiminde keskin olduğumu biliyorum. Keskin ve sert. Benim kötülüğüm böyle oluyor. Arkadan iş çevirmeden, insani ve ahlaki değerleri göz ardı etmeden, saygı çerçevesinde ve mümkün olduğunca sınır ihlali yapmadan ve göstere göstere, söyleye söyleye kötü oluyorum, kötülük yapıyorum. Ama ben kötü değilim, kötü olup, kirlenmek istiyorum; kirlenerek, hâlâ, yakınım, en yakınım sandığım “Cananım” diyerek ayağımı kaydırma kaypaklıklarını, ortamda olmayana saydırıp, o kişiyi görünce samimiyet ve şirinler maskesi takanları ve kendi yaptıklarını mağdur ve kurbanı oynayarak karşıya yansıtanları, sınırlarıma fazla yaklaştırmadan, uzaklaştırmak için, tanımak istiyorum. Kirlenmeden, kötülüğü bilmeden onları görmek mümkün değilmiş, öğrendim. İyi niyetli, hassas ve değerleri olan bir insan, en kolay manipüle edilen oluyor maalesef. Bunları yazarken, ben ne şahane, mükemmel, kusursuz bir insanım da demiyorum, ben hataları olan ve artık hata yapmaktan korkmayan, ama hatasıyla yüzleşen, düzeltebilecek olanı iyileştirme çabasında, yapamayınca da kabul edip, kırdığı ve incittiğinden de hiç gocunmadan içtenlikle özür dileyen, fevri, öfkeli, adil ve dürüst bir insan kişisiyim.
“Güvercin kanatlı aslan kadın” çok yorgun ve şaşkın. Bunları bugün neden yazdım bilmiyorum, yazmak şifalanma halidir, “yaraların dökülmesi, iç dökülmesi” halidir. Ölüm var ya hu düşüncesiyle, içimde birikenleri, içimde biriktirenlere yazdım, yine yeniden mektup yazdım. Her zaman ki gibi önce kendimi, kendime yazdım. Diğerlerini ise, okunacağından emin olmasam da, sahiplerine gönderme hevesindeyim. Bende kalmasın, kalmamalı.
“Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri”
O’nu aramaktayım!
Canan Kayışlı
(Resim: Kudret Sönmez)

