Annem İçin. Bir yıl önceydi!20/05/2022
Tarih 23/04/2022”i gösteriyordu, seni yoğun bakımda ziyaret ettiğimde, artık yokuş aşağı gidiyordun, biz de hiç bir şey yapamamanın çaresizliğine teslim olmuştuk. Doktorlar uzun çabalar sonucunda, “Alamancı” ve yola düşeceğimi öğrenince halime acıyıp, beş dakika görüşmemize izin vermişlerdi, çok değerli bir beş dakika. Beni görünce, “Canan gelmiş” diye çığlık atmanı, diğer hastalara gururla beni göstermeni, mutluluğunu unutmadım.
Sana: “Anne bak ben geldim, hayırsızın” dediğimde,
” Bak bak bak, o ne biçim söz Canan, sen ve hayırsızlık aynı cümleye hiç yakışmıyorsunuz.”dediğini unutmadım. “Ne hayaller kurmuştum oysa, koynunda yatacaktım kızım.” dediğini de unutmadım, “İyi değilim, ama bunu bir tek sen bil, diğerlerine söyleme” de demiştin; daha önce ve gitmeye yakın söylediğin hiç bir kelimeyi de unutmadım!
Yüreği sevgisizlikten kararmışların, yok yüreğini tedavülden kaldırıp yerine taş koyanların, “göğsünde yürek yerine bir “idare lambası” taşıyanların,
gözbebeğiyle değil, köz bebeğiyle hırs, kin, intikam bakanların, elleri birgün bile birine derman olmamışların, dilinden söz diye zehir akanların bu kadar çok olduğu bir yerde, giden sen olmamalıydın, bu gitmeler sana yakışmadı. Daha çok erkendi, bize gün henüz doğmuştu oysa, gün yeni yeni ayıyordu, birlikte yapacağımız çok şey vardı…Ne çok şey vardı…
Ben sana hiç doyamadım, hiç…
Bu sabırsızlık, bu acelecilik neden, neden ki…
Bir defa derim, bin dökülür dilimden, yüreğimden, tenimden, tinimdem…
Annem!
İnsan yorulduğunda bazen, kelimelerin duldasında dinlenir. “Yoran her şey” kelimelere dökülür; kelimeler dökülür, bazen ağlar, bazen susar, bazen de haykırır…
Ama insan her zaman dinlen(e)mez, kelimelerin içinde kaybolur zaman zaman; ama belki de “dinlenir” hatta duyulur. Dinle!
“Üşümesin diye üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan, dünyayı anlayamazsınız” demiş bir bilge kişi, peki ben, en sevdiğimi ellerimle toprağa koymuşken, bu dünyayı, hâlâ ve neden anlamıyorum?
Sen gittikten sonra… Cümlelerim eksik, tamamlayamıyorum. Kelimeler darmadağınık, bulamıyorum.
Sen gittikten sonra…
Merhametim azaldı, “merhamette güneş” değilim artık, hoşgörü cimrisi oldum, “cömertlikte akarsu” da değilim, “tevazuda toprak, ayıpları, kusurları örtmede gece” hiç değilim, hem de pişman olmadan.
Sen gittikten sonra… Elim hâlâ sık sık telefona gidiyor; seninle sohbet etme isteği hâlâ taptaze. Senin gibi ve senin kadar içten “Cano” demiyor artık hiç kimse. Yokluğunun sızısı geçmedi, azalmadı, ama alıştıK sanırım, çaresizliğe teslim olduK. Tam da gittiğin zamanlarda…
S/özde “Çok sevgili” birk/aç insanın” iyi olmayan yüzlerini gördüm. Yokluğun zemheriyken, onların katkısıyla ruhum dondu. Gittiğinde öteleyip “doya doya” yaşayamadığım yasın(m)ı, Aralık sonu seni tekrar ziyaret ettiğimde yaşadım ve ben üç ay…
Sen gittin ya, sen varken olan hiç
bir şey ve hiç kimse artık çok değerli değil.
Özledim. Ama sen hep bizimlesin, minikler duvardaki fotoğraflarından tanıyorlar seni, nenelerisin, onların büyük neneleri. İnsan unutulunca ölürmüş, senin böyle bir “şansın” olmayacak Selime Sultan.
Ahh annem, sen yoksun; elim yüzüm sen içinde ama, ben çok eksildim. Sıla da gurbet artık!
Ama yine de”Garipliğim, mahsunluğum duyurmayın anama”
diyorum. Bilsen, üzülürsün biliyorum.
O halde “Sen de ılık bir yağmur ol.
Durmadan yağ kanayan yerlerime” Annem…
Dilimde can makamında, canımı yakan bir şarkı, özledim, özledim, özledim…
Canan Kayışlı

