“Kendine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan tüm kız kardeşlerim ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyenlere armağan ediyorum” demiş Merve Dizdar, en büyük oyunculuk ödüllerinden birini alırken.

Okuduğunu, dinlediğini anlamayan çamur beyinliler, başlamışlar Merve Dizdar’a vurmaya. “Ülkesini şikayet etmiş, kağıttan okumuş, yönetimi kötülemiş”, miş, miş…Hırsızlık, ahlaksızlık, cinayet, gasp ve… insani tüm değerleri ayaklar altına alacaksın, (sözde) milli ve dinî değerlere sığınıp, mağdurun susmasını isteyip tehdit edeceksin.Eee hadi oradan demez mi birileri? Ayrıca insan çok iyi bir oyuncu, yazar, şair, ressam olabilir, ama konuşma yeteneği başka bir “şey”, o da kağıttan okumayı tercih etmiş!
“Merve Dizdar ülkesini şikayet etmiyor, en prestijli sinema ödüllerinden birini alırken, ülkesinin yürekli , onurlu kadınlarına selam gönderiyor. O konuşma ağırınıza gittiyse haklıdan değil, güçlüden yana durduğunuz, Merve’nin gurur duyduğu o mücadelenin parçası olamadığınızdandır”
Marifet gibi, dlimize pelesenk cümleler ve alışkanlıklar var. “Kol kırılır yen içinde kalır, kızılcık şerbeti içtim, kan kustum” gaddarlığı genlerimize nakş edilmiş. Oysa dillendirilmeyen acılar, haksızlıklar büyüyor, kokuşuyor, susarak korunanlar palazlanıyor. Artık susmak devri bitti, konuşma çağındayız! Hakkın olan için yalvarmak, minnet etmek yok! Hak ve adalet tepsi içinde sunulmuyor, dünyanın her yerinde savaşmak gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda, “bir nedenle” benden esirgenen maaşımı üç ay sonra, onlarca/yüzlerce yazışma ve telefon görüşmeleri sonucunda aldım, çaba, zaman ve sinir savaşı demekti bu. “Eski Canan” belki de:”aman kalsın” derdi ya da sinirden kendini yer bitirirdi. Oysa “onları yemek” gerekiyormuş meğer; asıl mesele yılmamak. “Kader çabaya aşıktır” deyip yol almak, durmamak; unutmamak gerekir ki, “Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.” Bir güruhun oynadığı bir rolden dolayı “sidikli Gülben” diyerek aşağılamaya çalıştığı, Cannes’de en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Merve Dizdar da, taşı delmek için bir damla olmayı seçenlerden. Ahh kızkardeşim ne güzelsin.
“Kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım”
günah çıkarıp hatamdan dönüyorum ve “Kadın kadının kurdu değil, yurdudur” diyorum, çünkü farkettim ki, kurt olmayı seçenler “kadın” değil!

“Koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım,
Sana bir sevinçlik menevişli kuş yolladım,
Son kuşlarımdı bunlar…”
“Göğsünde patlamak üzere duran yaşanmamış bir hayatı” saklayanlar… Vazgeçme, çünkü insan vazgeçtiğinde yenilir ve unutma “Taşları delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.”
Yaşamak zamanı, göğsündeki kuşları uçurma vakti geldi! Haydi…
Canan Kayışlı


Yorum bırakın