FELİX CULPA/Kutsal Hata

“İnsan yaşarken suskun, ölürken konuşkan oluyormuş” diyor Sezai Sarıoğlu. Ölüyor muyum acaba? Anbean her nefeste ölüme yaklaştığımı elbette biliyorum, ama ben pek bir konuşkan oldum, üstelik boğazdaki dokuz boğumun hükmünü kaldırarak konuşkan oldum, dilimin hiç bir bendi, kemiği yok. “Va mı bana yan bakan?”modundayım. “Üstü kalsın” demeyeceğim giderken, alacaklıyım çünkü, hem hayattan, hem de hayatıma dahil olan cümlesinden.
Yeni evim (vallahi kira) üç kilisenin dibinde. Ortodoks, Protestan ve Katolik kiliseleriyle iç içe yaşıyorum. Arkadaşlar bana Heilige/Kutsal Canan demeye başladı bile!
Gonglar çalmaya başlayınca, aynı ezanda da dediğim gibi, “Kiliseye gitme vaktini gösteren saat var ya hu, çana gerek yok, zahmet etmeseydiniz” diyorum da, kime diyorum ki; ancak kendime, kendi kendime. Pencereyi kapatıp, bana çok uzun gelen o “metalik” sesin bitmesini bekliyorum saygıyla, ama üçü de birden başlamıyor ki; evde olduğum zamanlarda ve özellikle de pazar günleri çan sesleri vazgeçilmezim; ama o caanım kuş sesleri var ya, onlar çan seslerini senfoniye çeviriyor, kuş dilinde, can makamında, mutluluk senfonisi.

Çanlar duaya davet etmek için çalıyor da, o sesler beni alıp, Paris’in orta yerinde duran, birkaç yıl önce maalesef bir yangının darp ettiği, hâlâ tadilatı süren Notr Dame’a götürüyor; kilisede zangoçluk yapan, sırtındaki kamburdan
dolayı (adının anlamı “eksik, tamamlanmamış”)
Quasimodo diye adlandırılan, kilisedeki görevinden sonra sağır da olan roman kahramanı beni düşündürüyor.

Ne dediniz, duyamıyorum galiba!

Canan Kayışlı


Yorum bırakın