Kestane.
Annem kese kağıdını boca edip su dolu bir tasa döktüğü kestaneleri bir müddet bekletirdi.
Sonra eline bıçağı alır hafifçe kabuklarını çizmeye başlardı.
Elime bıçak vermezlerdi ama bir kaçını soyar önüme koyarlardı.
Çiğ kestaneye de bayılırdım.
Yine marifetimi gösterir,
bir iki tanesini çizilmeden çalar, sobanın üzerine konacakların arasına karıştırırdım.
Yeşil renkli, ağır Auer soba kok kömürüyle cehennem gibi yanar, döküm kapağı kıpkırmızı olurdu.
Üzerine konan çizilmiş kestaneler, muazzam bir tıslama ve cızırtı senfonisi içerisinde kızarmaya başlardı.
Arada bir çevrilen kestanelerin arasındaki, benim koyduğum el bombası kisvesindekiler, aniden infilak eder,
ortalık kabuk ve kestane parçalarıyla dolardı.
“ Seni kızıl kopil, seni Allah’ın müsibeti seni…“ diye, elinde etek boyu aldığı riga cetvelle peşimden koşan annemden, babaannemin odasına kaçarak kurtulurdum.
Kestane kebap, yemesi sevaptı değil mi?
Günahların iktidarında, kestane yemeden büyüyen bir nesil oluşuyor.
Mr. Kuzukestane, 100gr kızarmış olarak 45-60 lira Taksim de.
Anlaşılan Kestaneyi çizdirdiler…Kızgın sobanın üzerine dizildiler.
Yakında bir kaçı patlayacaktır!..
Hakan Kınay
Kızıl Kopil ile ilgili 1 yorum
Kızıl Kopil

