Hayatın yorduğu bir “sürü” insan. Konuşmalar sırasında, insanın aslında kendi kendini yorduğu da bariz bir şekilde farkediliyor, yani düşmana ihtiyaç yok, insan kendi kendinin düşmanı olabiliyor.
Daha çok aile (çocuk, eş, sevgili, ebeveyn) ve iş (mobbing) problemleri insanı tüketiyor. Geriye ne mi kaldı? Ekonomik problem demedi hiç kimse mesela. Malum Almanya sosyal devlet, “oturduğun yerde sana bakıyor” tabii kendine yakıştırırsan! Eğer insan sağlıklıysa, sosyal devleti suistimal etmek haram, günah ve daha fazlası…
Neyse, konu başka.
Birkaç genç, yani yirmili yaşlarında “çocuk” dışında, çoğu benim akranım! Hayat gailesi ve kimlik çatışmaları, hayatının baharındaki o gencecik çocukların kamburunun çıkmasına sebep. Eğitim, iş ve hayatını inşa etme çabası, Almanya’da da pek bir yaman. Bunun üzerine bir de, hayatına doğru insan al(a)madıysan ve aile desteği de yoksa yanında “yandı gülüm keten helva”. Fiziksel ve psikolojik problemler kapıda bekliyor maalesef, kimlik yaşına da bakmadan hem de.
Ben kendimden yola çıkarak, diyorum ki: Daha genç yaşlarda, olağan sayıp tahammül ettiklerimiz, yaş aldıkça büyüyor ve “katlanılmaz” oluyor. Sorunlar bitse de, “tahammül bardağı” dolduğu için, en ufak”şey” bir damla t’aşmak için bir “bahane” maalesef. Beden ve ruh isyan ediyor, “bana iyi davranmadın, beni görmedin” deyip intikam alıyor ve “kendine gel” naraları atıyor. Kolaysa dinleme!
İnsan kendini dışarıda, başkasında arıyor, tamamlamak istiyor; bazıları ise çok yoğun insan trafiğinin içine dalarak, kendinden, sorunlarından kaçıyor, kendini oyalıyor, bu arada elbette ki bir çok “insan trafiği kazası” yapıyor. Çünkü kendine dönmek, ayna tutmak; kendini aramak, bulmaya çalışmak, yüzleşmek, sorunun kaynağına inmek, çözüm bulmak ve değişmek… Ve alışkanlıklardan ve konfor alanı denilen, insanı çürüten yerden “ayrılmak” kolay değil, asla değil. Bedeli ve yan etkileri kısa vadede yalnızlık, “dışlanma”, fiziksel ağrılar, can sızısı, pişmanlıklar, keşkeler ve “ruh üşümesi”. Uzun vadede ise?
Ben bilmem hayat bilir demeyeceğim, hayat denen o kadim öğretmen bana öğretti diyeceğim. Ama sonra, daha sonra…
Canan Kayışlı

