Stresli zamanlar insanın ve ilişkilerin sınanması için, özel zamanlardır. Ailedeki bir çocuğun ya da eşlerden birinin hastalığı aileyi bitirebildiği gibi, bağları daha da güçlendirebilir.
Bir bakın bakalım, hastalık, düğün, maddi problemler, ayrılık, boşanma, ölüm gibi dönüşümlerde kim kalmış yanınızda, neler yaşamışsınız.
Bunun bir de diğer tarafı var, pozitif stres diyebiliriz belki de, başarı ve maddesel zenginlikler de bir sınav faktörü, çünkü asıl sınav bence burada. Bir dostun acısı acınız olur da, bir dostun başarısına sevinmek, mutluluğunu paylaşmak da acıtabilir, bunun için kocaman bir yürek gerekir; eğer haris, eğer kıskanç ve eğer önce ben, sonra ben ve yalnız ben diyen bir insan kişisiyseniz, arkadaşın başarısı azaptır! Belki de tüm bu “kötü” niteliklerden bağımsız olarak, bu şekilde davranan insan kötü olmadan, arkadaş/dost ve diğerlerine…kötü davranmıştır. İnsan aydınlık ve karanlık, iyi ve kötü taraflarıyla bir bütün! Daha fazla beslenen, teşvik edilen alışkanlık, huy ve yetiler büyüyor, güçleniyor.
Ve insan elbette ki en yakınlarına, enn karanlık taraflarını gösterir, ama en yakınlarım diyerek sadece zor, zorba, karanlık tarafını göstermek haksızlık! Temeli sağlam atılan her ilişkide en hassas nokta, had denilen sırat köprüsü gibi duran ince çizgidir; çünkü hiç kimse”cepte keklik” durumuna düşmekten hoşlanmaz ve haketmez de.

Ama maalesef ki:
“Utancına tanık olmuş, çaresizliğine eşlik etmiş, zayıf yanını görmüş insanla dost kalabilmek güçlü bir benlik gerektirir. “En kötü gününde yanında ben vardım, şimdi iyi, arayıp sormuyor” dediğiniz kişi, muhtemelen size baktığında kendi karanlığını hatırlayan ve bununla baş edemeyen kişidir. İnsana özgü kırılganlığı, yetersizliği, ötekine ihtiyacı idrak ve kabul etmeyen, kendine yakıştıramayan, çocuksu tümgüçlülük yanılsamasıyla yaşayan kişi güçlenemediği, olgunlaşamadığı gibi, gerçek anlamda dost da olamaz. Yalnız kalır, yalnız bırakır.”

Canan Kayışlı


Yorum bırakın