Deniz. Faydaları arasında, bağışıklık sistemini güçlendirmek en başta gelir. Deniz suyu, yüzme sırasında vücut tarafından kolayca emilir.
Bu sayede; vücut hastalıklarla savaşır, zararlı toksinleri atarak cilt gözeneklerini açar.
Deniz suyu,
antibiyotik ve antibakteriyel etkiler yaratan elementleri; vitamini, mineral tuzunu, eser miktarda elementi, amino grup asitleri, mikroorganizmaları içerir.
Süper bir aktar dükkanı gibi…Kalpten, akciğerlere, böbreklere, Beyine, ağrılara, dermatolojik sorunlara kadar.
Hatta diyorlar ki, çıktıktan sonra en az 2 saat yıkanmayın, üzerinizde kalsın, içinize işlesin.
Çaya çorbaya Limon, Kana Cana Deniz!..
Sayfalar dolusu tıbbi anlatımlar var….o kadarını yazamam, siz de okumazsınız zaten. Meraklısı açar bulur.
Ancak Görünen o ki, denizi kendisinden kabul etmiyor, sahiplenmiyor bu ülkenin insanı.
Dünyanın en güzel yarım adalarından birini, nesillerdir yurt edinmesine rağmen, deniz halklarından biri olamamışız.
Sevmiyoruz denizi.
Sadece ıslanmak, serinlemek, içine işemek için belli ki.
Girdiğinde de delimsirek çığlıklar atarak, itişip kakışarak veya şamandıra gibi sabit durarak tüketiyor zamanını.
Bu olağanüstü doğa mucizesine zerre kadar saygı duymuyor.
Kokusunu içine çekmiyor, kulaçlamıyor, kucaklamıyor, tenini teslim etmiyor, şükretmiyor, kıymet bilmiyor.
Gözünüze bir gözlük takıp bakın diplere,
Bira şişesi, kutusu, naylon torba, cips ambalajları, plastik objeler, yiyecek artıkları, çocuk bezi, araç lastikleri ve ellerine ne çeşitte geçerse binlerce atık.
Kahrolmamak, sinirlenmemek, tahammül etmek bana çok zor.
Elime ne geçerse fırlatıp atıyorum karaya, haydi oradan çöp kutusu ara.
Deniz kültüründen nasiplenmemiş kara canlılarının denize olan nefretinin, sevgisizliğinin, kayıtsız umursamazlığının sonuçları bunlar.
Yaşını başını almış bir avuç Caretta gibiyiz.
Her sabah kendisinden özür dileyerek denizi arındırmaya çalışan.
Ama işte İmdat,
Yetmiyoruz, yetişemiyoruz.
Yeniliyoruz!..

