Dilimde yarım bir hece gibi hayat.
Tamam olmayı bekleyen bir sözcük gibi yaşam.
Sonra uzun cümleler.
En sonunda yazılmış bir öykü gibi ömür.
Hepimizin öyküsü başka başka.
Mesela benim öyküm seninle başlar.
Sana sarılmış kalmış bir ilk günüm ben.
Yağmur çiçeklerinin verdiği filizler.
Sarmaşık güllerin dikeni gibiyim ben.
Seninle susan.
Susarken konuşan.
Bir tek senin duyduğun.
Akşam sefasının kokusuyum ben.
Hanımelinin buğusu.
Senle dolup.
Sende tükenenim ben.
Sana dolanmış bir yıldız sarmaşığım ben.
Fazla su istemeyen.
Kökünden beslenen.
Durup durup aniden gelenim ben gecenin için den.
Bekleyene müjde.
Beklemeyene mucizeyim ben.
“Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler “
“Dur neden ağlıyorsun ” dediğinde susuyorum sessizce .
” Yetmez mi diyorsun bu kadar sağanak ömrümüze “
Gül biraz…
Gülüyorum o zaman, ayaklarıma yeşil otlar değiyor, üstümden beyaz bulutlar geçiyor..
Ben ikisinin arasında gülüyorum.
Ve şarkılar söylüyorum.
Bir çingene şarkısında kederli bir cümle gibi duruyorum.
Şarkıya sen eşlik ediyorsun.
Ben Gülüyorum.
Oysa üst üste kapanıyor yıllar.
Daralıyor yollar.
Geceye, yel vuruyor.
Uykuya, geçmişim.
Sokuldukça gecenin içine üşüyorum.
İçim acıyor her şeye.
Sen diyorsun; sen sakın incinme, bırak senin yerine ben incineyim.
Seni alıyorum yanıma birlikte yürüyoruz gibiyim.
Bi sen, ben oluyorsun, bi ben, sen…
Birlikte gülüyor gibiyim…

