Ünlü Resimlerin Hikayeleri 2 / Pieter Bruegel (*Baba) ‘’ Karda Avcılar ‘’ Tablosu ne anlatıyor?

Engin bir manzara içinde gündelik yaşam ve gündelik yaşam içinde hüzün olur mu?

Bugün Hollanda manzara resim geleneğinin en ünlü isimlerinden birisi olan Flaman Rönesans’ı ressamı Pieter Bruegel’in ‘Karda Avcılar’ ya da ‘Avcıların Dönüşü’ resmi hakkında konuşacağız. Bu resim aslında bir manzara resmi gibi görünse de içinde bulunduğu dönem hakkında çok bilgi veriyor. Resim bir Rönesans resmi, ahşap panel üzerine yağlıboya kullanılarak resmediliyor. Bruegel İtalyan Rönesans’ından farklı bir şey deniyor. Onları reddediyor, kendine has tarzı ile, kendi köylülerini konu ediyor ve günlük yaşamı. İnsanın doğa karşısında verdiği yaşam mücadelesini, acılarını, duygularını pek çok yaşamsal olayı aynı resimde vermeye çalışıyor. Belki doğanın insandan üstün olduğunu hissettiriyor. O soğuk kış gününde bir yanda köylülerin bir kısmı donmuş gölde vakit geçirmek için oyunlar oynarken öte yandan tablonun bir başka köşesindeki  köylüler doğaya karşı yaşam mücadelesi veriyorlar.  Sıradan bir manzara resminin içine öyle geniş bir perspektif ile insanı-doğayı ve insanın günlük işlerini yerleştiriyor ki bakarken içimizde bir yerlere dokunuyor, bu melankolik tablodaki ironi  derin bir iz bırakıyor. Resme uzun süre bakıldığında  insanın başından aşağı o soğuk yeşil gökyüzünün üstünden sanki bir hüzün bulutu yığılıyor. Ve insanı vuruyor. Ya da ben böyle hissettim.

Resme baktığımızda, bir kış manzarası görüyoruz. Doğal olarak beyaz, mavi, yeşil, kahverengi renkleri hâkim. O sıralarda ‘küçük buzul çağı’ adında bir dönem yaşanıyor ve özellikle kuzey Avrupa bundan çok etkileniyor, 1565 yılı yüzyılın en soğuk kışını yaşıyor. Evlerin çatılarındaki karlar kışı ve soğuğu daha derin algılamamızı sağlıyor. Resim üç boyutlu gibi görünüyor. Sanki biz üşüyoruz. Bruegel’in kışı ne kadar güzel anlattığına şahit oluyoruz.  

Resmin sol  tarafında balkon gibi yüksek bir yer görüyoruz bu alan diagonel bir biçimde yerleştirilmiş, resim sanatında buna balkon motifi deniyor. Bruegel, mevsimlerle ilgili olan diğer dört resminde de bu motifi kullanıyor; tepeden aşağıya bakıldığında derinlik ve boyut kazanıyor. Böylece engin bir kış manzarası ortaya çıkıyor. Görkemli, koyu üç ağaç silueti yerdeki köşegen alanı ortadan kesiyormuş gibi sıralanmışlar. Gözlerimiz bu yerleştirmeyi beğeniyor. Üç avcı görüyoruz, nerdeyse her biri üçgenin bir köşesinde duruyor. Bu duruşlar bize hareketi ve derinliği sağlıyor. Avcılar ve arkadaki av köpeklerinin vücut dillerinden anlıyoruz ki duygusal olarak hiç iyi değiller. Başları önde, omuzları çökmüş yorgun ve bitkinler, İhtimal ki beklediklerini bulamamışlar. O dönemde kıtlık, yoksulluk ve isyanların olduğunu biliyoruz, üstüne bir de kış mevsiminin en sert geçtiği zamanı düşünürsek durumları hiç şaşırtıcı değil. Bir avcının sırtındaki tilki dışında başka av yok, sağ köşedeki çalının önünden biraz önce bir tavşan kaçmış, ayak izleri var ve avcının onu görecek hali bile yok. Hava o derece soğuk ki, kardaki ayak izlerinin üstü hemen buz tutmaya başlamış. Sol tarafta bir yapı görünüyor. Yıpranmış bir tabelası var. Han gibi görünüyor. Tabelasında ‘dit is in den Hert’, ‘bu Geyikte’ diye yazıyor. Bruegel ihtimal ki Roma seyahatinde öğrendiği Romalı *Saint Eustachius’a bir gönderme yapıyor. Hanın sağ başında kadınların domuz pişirmek için ateş yaktıklarını görüyoruz bu da 1565 yılının aralık ayında olduğumuzu düşündürüyor. Çünkü geleneksel Noel ritüeli için pişiriliyor domuz.  Resmin ana hikayesi sol tarafta bulunuyor. Bruegel’in bizim en çok dikkatimizi çekmek isteği yer çok net…avcılar… Asıl hikâye burada diyor…Umutsuz avcılar kuşun baktığı yerden sanki aşağıya bakıyorlar. Bugün yine aç kaldık der gibi. En dramatik anlam burada bulunuyor.

Sağ tarafta saçaklarından buzlar akan değirmeni görüyoruz. Aşağıda ise bir kadın, diğer bir kadını kızakla çekmeye çalışıyor. Köprüde evine yakacak çalı götüren bir kadın var. Taşıdığı oduna odaklanmış. Kadının beden dili yine avcılar gibi dış dünya umurunda bile değil. Bu kadın ve avcılar resmin ortasındaki donmuş bölgede kayarak ya da hokey tarzı bir oyun oynayarak eğlenmeye çalışan insanlarla ironik bir durum oluşturuyor. Kilisenin arka tarafında bulunan bir çiftliğin bacası yanıyor ve birileri merdiven bularak yangını söndürmeye çalışıyorlar. Sağ üst tarafta uzaklarda köyün küçücük evleri ve düz arazinin yanında orada olmaması gereken görkemli genç ve dinç dağlar görüyoruz. Oysa Flamenders’de böyle dağlar bulunmuyor. Bruegel İtalya seyahati sırasında Alp dağlarından oldukça etkilenmiş olacak ki bu resminin içine onları yerleştirmiş. Belki de o dağları doğanın insandan daha güçlü olduğunu vurgulamak için resmetmiş olabilir. Resimde ağaçlara tünemiş kuşlar ya da uçan kuşlar görüyoruz. Bazen bize öyle geliyor ki sonsuz manzaraya ortada uçan kuşun bakış açısı ile bakıyoruz. Ve … ve… resme uzun ve dikkatlice baktığımızda bu kadar geniş bir panoramik manzaranın içine nasıl ince ince zoom yapıldığı ve her bir küçük insanın yaptığı iş ve duygu durumlarının nasıl bu kadar başarılı verildiğine insan inanamıyor.

Niclaes Johnhelinck – Resmi Ismarlayan Banker

Bu etklileyici güzel resmi müthiş bir sanatsever ve koleksiyoncu, Anvers’li heykeltraş Jacques Jonghelinck’in kardeşi, banker Nicolaes Jonghelinck’e borçluyuz.  Nicolaes oldukça nüfuz sahibi biri. Bruegel’e görkemli evinin yemek salonuna asmak için mevsimlerin gösterildiği altı seri resim sipariş ediyor.

O dönemde mevsimler bir marttan itibaren iki aylık sürelerle bir yılda altı mevsim olarak kabul ediliyor. Bruegel, bu resimleri 1565 yılında yapıyor.  Altı mevsim resminden adı ‘ilkbahar’ olanı kaybolur. Diğer beş tanesi günümüze gelir. En ünlü olanı ise ‘Karda avcılar’ tablosudur. ‘Erken Bahar’ ‘Kasvetli Bir Gün’’ ‘Sürünün Dönüşü’ Yazın Sonu’ 1565. Mevsimler serisinin tamamı.

Resme çok dikkatli, büyüterek ve uzun, uzun bakmanızı öneriyorum. Aksi takdirde içine girip kaybolmak ve derinlerdeki o hüznü görmek mümkün değil.

Bu tablo sanat camiasında da kendine özel bir yer bulur.

Bizim şairimiz, Ülkü Tamer o kadar etkilenir ki bu tabloya ‘Bruegel’ ismi ile bir şiir yazar. Şiirin son dörtlüğü şöyle biter;

Bir kayığın yelkeni geçseydi elime

Unutmazdım, yelkenin bir köşesine

Tabut başlı bir avcı yerleştirirdim.

İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür.

Tarkovski ise yine aynı resimden o kadar etkilenir ki bir film karesi gibi algıladığı tabloyu filmlerinde kullanır. ’Solaris’ ‘Ayna’.

Lars Von Trier ise yine etkilenerek ‘Melankoli’ filminde kullanılır.

Şu anda Viyana Sanat Tarihi Müzesi “Kunsthistorisches Museum”, da bulunuyor.

Tarih: 1565

Dönem: Rönesans Alt Grup: Kuzey Rönesansı “Northern Renaissance”

Sevgilerimle

Alev Turanlı

20 Kasım 2023

alevturanli@gmail.com

* Pieter Bruegel’in baba diye anılmasının nedeni kendisinden sonra iki yüzyıl boyunca ailesinden gelen bütün üyelerinin ressam olmalarıdır. İsim karışıklığını önlemek için ilk Bruegel’e baba diyoruz. İngilizcede elder/ Büyük Bruegel olarak bilinir. Türkçe de yaşlı dememek için baba diye tanımlanmıştır.

* MS.İkinci yüzyılda Romalı bir general olan Eustachius bir gün ava çıkar ve bir geyik görür o geyiğin boynuzları arasından Hz İsa’nin siluetini gördüğünü söyler. Bir daha avlanmaz, generalliği bırakır ve Saint Eustachius olur kendini dine verir. Bruegel resimdeki han tabelasına  ona ithafen ‘bu Geyikte’ diye yazmıştır.

Kaynaklar

https://en.m.wikipedia.org/wiki/Nicolaes_Jonghelinck

https://bruegelnow.com/

Kunsthistorisches Museum Wien

Google Arts & Culture https://artsandculture.google.com/asset/hunters-in-the-snow-winter/WgFmzFNNN74nUg?hl=en-GB

Dose of Art #100: Pieter Bruegel – The Hunters in the Snow (1565)

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Karda_Avc%C4%B1lar

https://www.youtube.com/@KhanAcademyTurkce Arda Avcılar Khanakademi

4014) Karda Avcılar-Peter Bruegel (resim okuma) – YouTube


Yorum bırakın