Hayattan anladıklarım; size (aslında kendime) anlatıyor gibi paylaşıyorum bu duygu ve düşüncelerimi….
….. seni sürekli ikilemde bırakan, bencil bir kimse, ailenden, sosyal çevrenden biri yada ilişki yaşadığın biri olabilir. Eğer bu çok toksik biriyse (o bunu farkında bile değildir) , böyle biriyle karşı karşıya kalmış olabilirsin. Sadece toksik olmak değil, size her türlü yalanı söylemiş, sizi aldatmış, her türlü ihaneti yapmış biri olabilir. Zaman, hayat içinde bulunduğun durumlar seni öyle bir hale getirir ki, seni yaralayan, yok etmek isteyen bütün negatiflikler, -eğer bir ders alabilmişsen- zamanla seni güçlendirebilir de….
Bu hayatın içinde paspas gibi ayaklar altında olmak istemiyorsan, güçlenmek zorundasın. Hayat sana naiflik içinde, ”koşulsuz” sevgi ve saygıyı öyle hak etmeyene bu duygu ve tutumlarla yaklaşabilme şansı bırakmaz. Fakat özgüvenini, özsevgini yaratarak, kendini, daha yüksek bir enerji seviyesine çıkarabilirsin ancak.
Bütün bu olumsuzlukları yaşarken, hala duygu anlamında, sevginin, iyiliğinin karşısında, vefa, minnet, nezaket, anlayış mı bekliyorsun?… Duygu anlamında çok cimri, alan ama kendinden hiçbir şey vermeyen, öyle duygusuz, acımasız insanlarla karşılaşırsın ki, hayat, ceza olsun diye değil aslında, senin dersi doğru öğrenmen için onu karşına çıkarmıştır.
Sen onu sev, o sana bir sevgi veriyormu? Yoksa sana bir yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik hissi veriyor, ihanet, hainlik, nankörlük, bencillik ile mi karşılıyor seni ?. Belki kendi hayat anlayışınını, zihniyetini, acımasız bir bencillik ve narsistlikle inşa eden biriyle karşılaştın. Her insanın kendi yaşanmışlıklarından alacağı ders ve göstereceği tepkiler farklıdır. Burada karakter, onur, erdem yada kişilik, hayat yolculuğunda tercihlerin farkı kendisini ortaya koyar. Yorulmuş, acı çekmiş olsan da üzülme, hayatın akışı böyledir dersini al ve çık o toksik ortamdan. Hayata ve insanlara karşı sen kendi farkını, insan yanını, kişilik karakterini, erdemli duruşunu göster. Sen çerçöp olanlardan, beş para etmezlerden farklısın… Ya bir cehennemde yanmış ya da çok soğuk, sanki bir buzul ülkesinde yaşamış gibi hissedebilirsin kendini. . İnsanlara karşı bütün güven duygunu kaybetmiş, onlardan çok uzaklamış, onlardan soğumuş olabilirsin.
Sıcak bir ortama, anlaşılmaya, sevilmeye senin de ihtiyacın vardı kuşkusuz, fakat çok severek sevileceğini sanmışsan eğer, bu yanılgı neden? Sen insanların aynı anlayış ve duygu düzeyinde olmadığını anlayamadın demek ki…
Hayal kırıklıkları yaşadıkça insanlardan uzaklaşırsın, kendi yalnızlığında artık kendini aramak, varoluşunun anlamını sorgulayarak kendini yeniden yaratmak zorunda kalırsın. Eğer böyleyse ne mutlu, bütün bilgelerin, farkındalığı yüksek, hakikati arayan insanların geçtiği yollardan yürüyorsun demek ki…
Artık kendi hayatını (kaderini) kendin yazacaksın. Duygusallıkla, sevgiyle, iyi niyetle, şifalandırıcı bir insan olarak yaklaştığın her insanın, bunları hak ettiğini düşünme. Anlaman gereken şuydu; kendi duygularının katili aslında sendin . Bundan sonra birinin kendini acındırması, seni herhangi bir şeye inandırması kolay olmayacak. Hayat daha çok mantıklı bir çerçeveden bakıyorsun yalanlar sana hikaye, masal gibi geliyor, bencil olanları, fel fecir okuyan, sağa sola dönen, arayış içinde bakan gözlerinden, hal ve hareketlerinden anlıyorsun, artık seni böyle birileri aldatamaz, manuple edemez, ihaneti affetmezsin, kim neyi hak ediyorsa o şekilde karşılığını verirsin, kişiyi kendisiyle aynalarsın, gösterirsin kör olana gerçeği… O görür yada görmez gerçekliği, dert etme, bu onunn sorunu, onun sınavı … Aydınlanmış insanı hiçkimse boş masallarla kandıramaz, sen eğer yana yana ateşin içinde kül olmuşsan, ateşin içinde altın gibi kendi saflığına erişmiş biri olmuşsan , izin vermezsin, kimse sana hak etmediğin şeyleri yaşatamaz. Daha önce senin için zor olan kaybetme korkusuydu, tutunma ihtiyacıydı, belli ki bir sevgi açlığıydı, yanlış insanlara tutunmaya çalıştıkça hayat sana kendine tutunmanın neden gerekli olduğunu anlatıyordu aslında. Bu hayat dersini anladığında ihanetin yalanın olduğu yerde, seni değersizleştiren ilişkilerde seni tutabilene aşk olsun. Bütün o yanlış, toksik bağları koparıp atarsın, bağlarından, zincirlerinden kurtulursun, kendini özgürleştirirsin.
Evet hayat bazen çok iyi niyetli insanları böyle acımasızlık gibi görünenlerle karşı karşıya bırakır, en fazla yükselecek olanın sınavı herkesin sınavından daha ağırdır. Çünkü en zorlu sınavların arkasından hak edilmişse, tekamülün mutlaka bir mükafatı vardır. Bu insanlar için şans kapısıdır. Sınavdan ders alınarak çıkılmışsa açılır bu kapılar. Hayat sana sabırla, azimle, kendine (ve ilahi olana) inancını kaybetmeden doğruluğun çetin yollarında yalınayak ateşe basarak kül olmayı göze alarak yürüdün şimdi al işte bu kapıların anahtarı senin elinde şansını fırsatını değerlendirmeye hazırsın der, bu ilahi sistemin mükafatıdır, insanın erdeminin yükselişidir, manevi, ilahi olan bir rütbedir, senin hak edişindir. Bu yüksek rütbeyi bencillik ve kişisel menfaatin için kullanamazsın, çünkü sen bu seviyeye egoyu öldürünce ulaştığının farkındalığındasın.
Herşeyde bir hayır vardır derler ya; işte bütün yaşadıkların, olumsuz sandığın herşeyin nedeni ve sonucudur bu. Bütün o acıları, mutsuzlukları neden yaşadın biliyormusun? (kendime de iç sesimle soruyordum bunu).. Sen hiçbir şeyi boşuna yaşamadın, bir ilahi mahkeme yaşattı bunları sana. Oyuncağı kırılmış bir çocuk gibi(ydin) çok üzüldün belki gözyaşları döktün. Fakat hiçbir çocuğun yüreğinin acıyla yana yana yok edilmesine izin vermez evrenin ilahi sistemi, gözyaşların inci tanelerine dönüşür de değerli bir armağan olarak yine sana geri verilir, (ilahi) adalete güvenmenin, hala erdemli bir insan olarak hakikatin yolunda olma kararlılığının, bir hak edişin mükafatıdır bu …
Neden bunları yaşıyorum ben, diye sürekli kendine aynı soruları soran, benzer durumları yaşayıp bocalayan biriysen eğer, o 1 milyoncudan aldığın kıytırık pembe gözlüğü çıkarıp atacak, kendi içine bakacaksın, ben bu olumsuzlukları neden yaşıyorum, nasıl kendime çekiyorum bende artık değişmesi gereken birşeyler mi var, diye kendine bu soruları soracak ve kendini yada başkalarını kandırmadan, amasız, dürüst cevaplar vereceksin… Dünyayı sevgi kurtaracak(mış), aşk, meşk, onu çok seviyorum, vazgeçemediğim bağlarım, bağımlılıklarım var, kaybetmekten çok korkuyorum, kıyamıyorum, o benim hayatımın içine ediyor, ben yine de affediyorum, beni soydu, savurdu, yaraladı, herşeyimi (ç)aldı, beni ortada bıraktı, ama ne yapayaım işte ben yine de onu seviyorum, bir tek canım kaldı ben yine de onu seviyorum diyen bir kezbanmısın sen?… Bunları mı söylüyordun ? Geçmiş olsun … .Bu sevgi değil, bu hastalıktır, karşındaki ”insan” değil hasta olan sensin… Kendine bu kadar haksızlık yaparak davranan, bunca denegsizliğe izin veren sensin demek ki… Böyle bir sevgi olabilir mi?…
Evrenin enerjinin dengesi, alma-verme dengesidir. Ne başkasına ne de kendine karşı acımasız olmana gerek yok, yaratılmış olmak sana ilahi bir lütuf gibi gelse de sen yine de hayatın içinde defalarca kendini kendi üst versiyonunu, yaratacaksın bunu başkası senin için yapmayacak belki ibretlik bir durum yada rehberlik olacak ama başkası değil, sen kendin yaratacaksın kendini. Hayatın senin için yegane amacı ve anlamı işte bu… İlahi adaletin enerji sisteminde bütün atomlar birlik içinde titreşir, kimi insanın frekansı daha yüksektir, pozitiftir, kimi daha düşük seviylerde titreşir ama etkileşim evrenseldir, tiitreşim kesintisizdir. Kaos ve denge iç içe sürekli hareket halinde bir akıştır. Kader gayrete aşıktır ve emekle kaostan bir dengeye ulaşır herkes herşey… Sevgi öyle basit bir şey değildir, eğer onu doğru olanla paylaşırsan seni mutlu edecek şekilde yaşanır, yaşatılır, fakat suistimal edilirse, dengesizse, acı ve bedellerle, nankörlükle, vefasızlıkla, ihanetle de karşılanır. Körün gözü açıldığında ilk kıracağı şey bastonudur, gözleri egosunu yenmeden açılanlar iyiliği nankörlükle sevgiyi vefasızlıkla karşılar…. Hayat böyledir, zaman zaman mutlu, zaman zaman da mutsuz oalcaksın, hayatın gelgitleri var, bu dualite (yada YinYang) dengesi, hiçlik ile sonsuz bir’lik, çürüme ile tekamül arasında bir yerlerde tutar seni… Yaşam hak edilmemiş hiçbir şeyi hiçkimseye vaat etmiyor. Daima mutlu olacağım sevgime karşılık bulacağım diye bir şey yok … Hayat gelgitli bir akıştır, bir sınav silsilesidir.
Ne mutlu onlara ki, hayat dersini doğru anlayanlar, farkındalığı olanlar, daha önceki yanlış tercihlerin(in) sonuçlarıyla, zorluklarla karşılaşınca, yılmıyorlar, azimlerini kaybetmiyorlar, kendilerini uyuşturucuyla, alkolle avutmuyorlar, kendilerini çöplüklere, kanalizasyona, toksik bir bataklığa atmıyorlar.
Bu hayatta ölümden başka herşeyin (belki hak edilmişse ölümün bile) çaresi var. Her zamankinden daha azimli, oturmasını kalkmasını bilen, haddini bilen bir insan olmak, İlkel (hayvani) dürtülere gelip geçici dürtüsel hazlara geçit vermemek gerekli. İnsan yanımızı geliştirmek, kendi üst versiyonlarımızı yaratmak bizim elimizde. Bunu amaç edinenler, hakikatin yolunda yürüyenler, sonunda bolluk, bereket, refah ve mutluluğa, huzura ulaşırlar. Evrende herşey sonsuz ve sınırsızdır ki ilahi adalet terazisi, bir denge sistemi var, ilahi adalete güvenmek, denge ve eşitliğe inanmak gerekir. İnsanlarda ve toplumlarda erdemli bir yükseliş, çaba gerekir, emeğe, hak edilmiş sevgiye değer vermek gerekir. Kara ve pembe gözlüklerinizi çıkarın, hayatın akışı bir denge içinde ve o yönde… Fazla duygusal olan bir insan hiçbir şeyi doğru yönetemez, duygusuz bir akıl da doğru bir yere ulaşamaz… Akıl-kalp, mantık-duygu uyumlu ve bir denge içinde olması gerekir.
Yüksek seviyeli bir enerji gerektiren, bir durumu, bolluk, bereket, refahı, huzuru, mutluluğu hakkını vererek, yönetebilecek duruma hazırmısın sence? Hayat dersini iyi ve doğru öğrenen insana ilahi sistem bu potansiyeli olana, hak edişi, sonsuz bolluk, bereketi, refahı, mutluluğu ancak o zaman vaad eder. Bazı insanlar bunun için, bir kollektif misyon için hayatın yararına işler için seçilmiştir. Seçilmiş olanların ışığını görenler hayatın farkındalığına ulaşabilirler ve hayat yolculukları onları doğruluğa, güzelliklere ulaştırabilir. Kendini cennetten bile kovdurmayı becerecek kadar, kötüye, kötülüğe, toksik ilişkilere, bencilliğe, kibire tutunanlar, değişime, dönüşüme, manevi bir yükselişe inatla direnerek, maddi dünyevi olana bağlananlar, herşeyi kendi hakları olarak görenler, nefsini, erdemsizliğe düşürecek kadar bağımlı oldukları dürtülerini özgürlük sananlar. .. Bunlar eninde sonunda kaybedecek olanlar, pluto-kova çağı (2024-2044) hak edişlerin büyük yıkımların, yok oluşların, yeniden doğuşların, cezaların, ödüllerin ödendiği bir çağ olarak yaşanacak artık. Gizli saklı olan, yapılan haksızlıklar, söylenen yalanlar, ihanetler bir bir ortaya çıkar, Pluton enerjisi dönüştürür, yıkar, yapar, sistem hiçbir haksızlığa izin vermeyecektir artık …
Hayat din afyonuyla uyutanları, peygamber sayanları değil, hayatın akışına uyan, sana iyi gelen, doğruyu söyleyen ışık işçileriyle, bilgeleriyle yol alabileceğini anlatıyor sana. Böyle insanlardan rehberlik al, korkma, utanma, bir körlükte, karanlıkta gizleme kendini, ışığa yönel, saf ol, temiz ol, arın kötülükler(in)den ego şeytanından kurtul, öğrencilik yada öğretmenlik bir rütbe değil ama içiçe geçmiş durumlardır hayatın tekamül yolculuğunda… Sen bunların farkındalığına ulaşamamışsan kendini doğuramazsın, işte bu yüzden kaybedenlerdensin… Senin ellerinden tutan hayat; eğer dersini alamayan başarılı olmayan bir öğrenci isen, ”akıllanmıyorsan”, kendi hayatını mahvedecek durumdaysan, çürük, toksik insanlarla geçici hazlar, egosal dürtüler içinde hemhal oluyorsan, kendine gelmen için aldığın herşeyi geri alır ve seni ayaklar altında sürünecek bir hale düşürür ki, uyanasın…. Yere yapışınca, üstünden bir kamyon geçmiş gibi bir hisse kapılırsın, sonra bir kezban, muhittin olarak yeniden yavaş, yavaş, ayağa kalkmaya çalışırsın, yeniden yürümeye çalışırsın… Fakat hayat ne anlattı sana ne anladın yaşadıklarından? Eğer akıllanmıyorsan, dersini almıyorsan, bir farkındalık, bilgelik, tekamül durumuna ulaşmıyorsan, başka kişilerle, başka yerlerde ve zamanlarda aynı sınavlara bir kezban yada muhittin olarak devam edersin zorlu hayat yolunda.
İnsan yaşadıklarından bir ders almak, birşeyler öğrenmek zorunda, gerçek belki çok yakınında ya da çok uzaklarda… İlahi sistem sana işaretlerle, ibretlik derslerle birşeyler anlatıyordu(r) aslında, belki karşına çıkan biriyle bir ilişkiyle sana cennetin anahtarını bile göndermişti(r), sen bütün kötülerden toksik olanlardan, şeytanlar(ın)dan arınıp da, melek olanı onlardan ayıracaksın, melekler sana kanatlarıyla gelmeyecek elbette ama duygularıyla hakikatli dürüst oluşuyla sana kendini anlatacak bu frekansla rezona olamıyorsan eğer, şansını, fırsatını değerlendiremeyeceksin, ömrünü keşkelerle tüketeceksin, ve ya birine/birşeylere geç kaldığını yada birinden/birşeyden erken gittiğini farkedeceksin, belki ömrünün nihayetinde/kıyametinde pişmanlıklarını yaşayacaksın…
Hayat herkese adil ve eşit koşullar sunar, kimileri şans kapısını tıklattığında anlar bir şeyleri, farkındalığını kazanır, kimileri de kapı, duvar yıkılır, yine de göremez hiçbir şeyi….
Hayattan alabileceğimiz en önemli ders işte tam da bu …
İlkiz Avicenna Açıkalın

