Annem, hayatın kaymak tabakasını “höpürdeterek” yiyenlerin, bunu payına kavunun kelek tarafı düşenlerin gözüne sokup, üstelik, onları küçümseyenleri “Allah’ın ipi çok uzun, onlar şu anda dünyanın sahibi sanıyorlar kendilerini; ama gün gelir, devran döner ve o ip birden çekilir, tepetaklak olur her şey, işte o zaman, karşı taraf da dünyanın sahibi olmadığını anlar” derdi.
Meğer annem, Hubris Sendromunu çok eski yıllardan biliyormuş.
Eskilerde bu belirtilere enaniyet denirmiş; anladığım kadarıyla, bu sadece günümüzün değil, çok eskilerden insan olmanın ya da olamamanın handikabı.
Aşağıdaki bilgiler derleme, çok yerden azıcık zekamla özet çıkardığım!
Güç zehirlenmesinin bilimsel adı ”Hubris Sendromu”, daha çok bilinen adı ise ”kibir sendromu’. Buna “Tanrısal ego”da deniyor. (Acaba bu “hastalığa” yakalananlar, kendinin Tanrı olduğunu mu zannediyor?)
Bu terim/hastalık, ilk kez 2010 yılında, İngiliz psikiyatristler David Owen ve Jonathan Davidson tarafından, Tıp dünyasının önemli dergilerinden Brain’de yayınlanan bir makalede anlatılmıştır.
Bu iki uzmana göre olay, bir tür ”güç zehirlenmesi”dir. diktatör eğilimli liderlerin de Hubris Sendromu’na özel bir yatkınlıkları vardır. Demokratik ülkelerde üst üste kazanılan seçim zaferleri de, liderlerin Hubris Sendromu hastalığına yakalanma olasılığını artırıyor.
Yine bu uzmanlara göre; hastalarda kriz dönemleri, savaşlar ve ekonomik felaketler daha fazla kibire, yani Hubris’e sebep oluyor.
Bu hastalığa tanı koyabilmek için, ondört bulgunun değerlendirilmesi gerekiyor. Eğer bir liderde, bu bulgulardan üç ya da daha fazlası varsa, o kişi hasta sayılıyor.
Hastalık belirtileri:
👁️Dünyayı güç kullanımı yoluyla, kendini yücelteceği bir yer olarak görür.
👁️Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi vardır.
👁️Görüntüsü ve ifadeleri orantısız bir endişe içindedir.
👁️Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir mesih gibi yücelme – yüceltme eğilimi taşır.
👁️Kendisini millet ile bir tutar.
👁️Konuşmalarında saltanat ailelerine özgü bir ”biz” ifadesini kullanır.
👁️Aşırı öz güven gösterir.
👁️Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görür.
👁️Diğer insanlar gibi sıradan bir mahkemeye değil de; sadece tarih ya da tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verilebilir olduğu duygusunu taşır.
👁️ Üst iradenin yargılamasında, haklı olacağına dair sarsılmaz bir inancı vardır.
👁️Gerçeklik ile bağı kopmuştur.
👁️Pervasız, tezcanlı, vesveseli, huzursuz, dürtüsel eylemler sergiler.
👁️ Uygulamalarının sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlak, dürüstlük ve inanç konularındaki ”geniş tasavvurlarına” dayandırır.
👁️ Aşırı öz güveni, işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden olur.
Güç zehirlenmesi çok tehlikeli ve sinsi bir hastalık, kişi kendi eksiklerini başkalarını ezerek giderme eğilimindedir. Elindeki maddi ve manevi her türlü gücü kendini yüceltmek ve kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmez.
Bu hastalığa yakalananlar sadece statü sahibi, varlıklı, eğitimli insanlar değil; sadece politikacılar hiç değil. Mülayim, mütevazı ve iyi insanların maddi güce, statüye (hem de sıradan sayılabilecek bir statü) kavuşunca, büyük bir kibirle gücün esiri olup, kötü bir insana dönüştüğüne, kötülükler yaptığına, bunları yaparken de, yaptığı her şeyi en doğal hakkı olarak yaptığına tanık olmayan var mı? Üstelik gücünü kullanmaya, onun en güçsüz zamanlarında yanında olandan başlama “vefasını” da gösterir Hubris sendromlu zatı muhterem! “Birinin sizi en çok üzen şeyi size karşı kullanması, nerenizin acıdığını bilmesi ve onu aynı şekilde itmesi büyük bir saygısızlık. Bu çok pis bir şey, birine bir sırrı, bir acıyı emanet etmek ve sonra bunu seni incitmek için kullanmak…”
İnsanın kendini beğenmesi, sevmesi, yaptıklarının, çabasının değerini bilmesi çok değerli; şifa dozdadır; ama sadece kendini ve kendinden yana olanları kayırması, kendini kayırırken bir buldozer olup önüne geleni “biçmesi” çirkin; şık hiç değil.(buraya yakışacak başka bir kelime bulamadım) İnsanın kendini bilmesi, sınırlarını tanıması ve sınır ihlali yapmaması, insanı kibirden, mağruriyetten ve gücün esiri olmaktan korur.
“Kibir çiçek açıp olgunlaştığında, hasadı acı ve gözyaşları olur.”
Hamiş: Unutulmamalıdır ki, insan sadece yaptıklarından değil, yapılmasına izin verdiklerinden de sorumludur ve bunun vebali “o gün” insanın ayaklarına dolanır…
Annemin dediği gibi: Allah (bazılarının) tırnağını uzatmasın!
Canan Kayışlı

