SERİUS EST QUAM COGİTAS/Vakit Sandığından da Geç

“Yaşam koçları” hayatınızda bir a planı, b planı hatta Z planı olsun, temkinli olun, dikkatli yaşayın diyorlar !
Gerçekten de hayat buna izin veriyor mu ya da bunu istiyor mu?
Her şeyi planlamak mümkün değil ki. Yaşadıkça gördüm ki:
“Hayat sen plan yaparken başına gelenlermiş”
“Ölçülü temkinli” olmak hayatı daha kolaylaştırabilir, ama bu ölçünün sınırı nerede başlıyor, nerede bitiyor, buna kim karar veriyor?
En basit örneğiyle, diyelim ki evde bir kilo “fazladan” makarna var ve biliyoruz ki komşumuz, arkadaşımız, tanıdığımız birilerinin ihtiyacı var o makarnaya. Yarın aç kalırım korkusuyla vermemek, paylaşmamak mı gerekiyor elindekini? Peki ya yarın, yarının yoksa eğer! Kefene de cep dikmiyorlar ki,  fazla olanı cebine doldurup götüresin…

Bu çoklu planlar, en çok da, hayatın başka tarafındaki  “avcı”ları ilgilendiriyor sanırım. Diyelim ki sevgilisinden, sevdiceğinden, eşinden, arkadaşından, dostundan sıkıldı bir insanı-beşer; belki bir eleştiri, bir tavır,  bir bakış , bir yanılıştı ipleri koparan,  belki yanlış bir zamanda, yanlış yerde olmaktı sorun, belki de algıdaki seçicilik zehirlenmesinde, bir an!  Çaba gösterip, düzeltmek, konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak  yoran yollar onlar için.
En kolayı listedeki sırada olan ya da köşede nöbetçi bekletilen gelsin. Maalesef hayatı bu şekilde yaşayan az değil.
Gerçekten hayat bu mu? Bu hayat mı? Emek, sevgi, çaba, iletişim, sabır, vefa, yani insan-ı
beşerden, insan-ı kamil olmaya giden meşakkatli yol, kaçacak kadar zor mu?
O halde hayatın, bilinenin aksine sadece yemek, içmek ve “yatmak/çiftleşmek” demek olduğunu kabul edelim!
Emek edilmeyen, peşine düşülmeyen, nakış nakış işlenmeyen “ilişki” (her anlamda) kalıcı, değerli ve özel olur mu?Asıl düşündürücü olan, hayatı kolay tarafından “laylaylom” yaşayanların, dostluğa, aşka, işe, aileye, hayata emek etmektense, “yeniye” yönelenlerin, bunu olağanlaştırıp, matah bir şey yapmış gibi bir tavır takınmaları, kibirin derin sularında, derinlikten uzak yaşamaları. İstenirse her konuda ve her anlamda “yeniyi”  herkes bulur,  bulabilir! Sevginin emek demek olduğu bilgisiyle, olanı “ehlilleştirmek” zor ve zorba olandır, ama kader de çabaya aşıktır.

Hamiş: Benim savunduğum, her ne pahasına olursa olsun,  her şeyin başladığı gibi, başladığı için devam etmesi değil; bazen tutmak, bırakmaktan daha fazla acıtır, bilirim.
Beğenmediğin bir kitabı okumak, seni sarmayan bir filmi izlemek işkenceye dönüşebilir, ama filmi ya da kitabı ilk dakikalarda terketmek, değer bilmezlik değil midir?
Ben emeğe vefa, birlikte geçirilen zamana saygı ve  verilen sözlere biraz edep diyorum. Ne kadar vaktimiz var, kaç gün, kaç gecemiz kaldı, kaç sabahımız daha var, kaç kitap, kaç şiir daha okumaya yetecek ömrümüz… Hayata anlam katacak vaktiniz kalmamış olabilir, o yüzden de hemen şimdi, bırakın a’yı, b’yi, z’yi, hemen şimdi;  bakmayın artık, görün ve daha da önemlisi idrak edin, idrak edelim!

“Düştüğünün farkında olmayan,
uçtuğunu zannedermiş.”

Canan Kayışlı


Yorum bırakın