Annem yılandan ve yalandan çok korkardı. İlginçtir ki, (gerçek anlamda) ilk taşındığımız yıllarda, hem bir fabrikanın, hem de tarlaların
dibinde olduğu için, yılanı çok olan bir mahalledeydi evimiz. Belki de Şahmeran’ı arayan dostlarıydı, “bizi” arada sırada ziyaret edenler…
“Hayat tecrübesi, kimin yalan söylediğini kimin hakikati söylediğini
ve sakladığını anlama kabiliyetidir.” Belki de o yüzden yalandan çok korkardı. Öngörüsü ve sezgisi çok güçlüydü. “Her şeyi bilirim de, sadece öleceğim günü bilmiyorum.” derdi. (Bence bunu da bildi.) Yalanı “kokusundan” yalancıyı duruşundan, gözünden tanırdı ve bu canını çok acıtırdı; korktuğu belki de tam da buydu; birilerinin başka bir yüzünü görmekti belki de onu yoran…
Çiçek severdi annem. “Hiçbir şey temiz topraklar kadar güzel kokmaz, üzerine yağmur yağmış taze çiçekler hariç tabii.” der gibi, çiçek severdi annem.
Evdeki çiçekleri Vita tenekelerine, artık işe yaramayan turşu bidonlarına ekerek çoğaltırdı. Ona “ne güzel çiçekler” diyenin eline tenekeden “değerli” bir saksı tutuştururdu.
Annem çiçek severdi; mis gibi kokan ful çiçeğini çok severdi; içli köftenin olmasa olmazı fesleğene, avlu ve dam üstüne saltanat kurdurmuştu. Annemin “gölgesine razı olmayan fesleğenleri” vardı!
Yanlarından geçerken avucunu üzerlerine sürerek selam verir, sonra avucunu “canım ne güzel kokuyorsunuz.” diyerek koklardı; bunu gün içinde defalarca yapardı, o revâyih beslerdi onu.
Fesleğen tohumlarını saklar, isteyene, bazen istemeyene de verirdi. Adeta fesleğene boyamak istiyordu her bir yeri, fesleğenle.
Yıllar yıllar önce, henüz bu dünyadayken, bana da o tohumlardan vermişti. Ve ben defalarca ekmiş, “tutturamamıştım.” Anne olduramıyorum, senin fesleğenler Almanya’yı sevmiyor dediğimde, “olur Cano olur, yine dene.” derdi. Sonra ben denemekten vazgeçtim; sonra ben tohumları kaybettim… Sonra annem yaşama hastalığından kurtuldu!
Sonra…
Ben taşındım ve ben taşınırken tohumları buldum; bulduğum benim için bir hazineydi; onların bir kısmını umutla ektim ve beklemedim… Olacağını biliyordum. Oldu da; yeşerdi, büyüdü, penceremi ve günümü güzelleştirme sorumluluğuyla başı göklere erdi!
Tohum toprağını, ülkesini, vatanını bulunca çiçek açıyor. Olması gereken, olması gereken zamanda oluyor; olmuyorsa da olmaması gerektiği için olmuyor!
Kafka’nın dediği gibi “ama öyle çok da önemsemeyin olanları. Dünyada neler olmuyor ki!”
Annem ötelerden “kün fe yekün” diyerek selam göndermiştir eminim.
Canım üstüne annem, kalpten içre.
“Herkese selam, sana hasret.”
Canan Kayışlı 30/08/2024

