Yirmi birinci yüzyıl dört nala geldi ve hayatlarımızda fırtınalar estirdi. Düşünüyorum da bazen,
son yirmi küsur yılda ne çok şey değişti. En çok da değerlerimiz. Güzel kavramı. Aile, ilişki, sevgi kavramı. Saygı. Doğru ve yanlış kavramları… Ve niceleri.
Güzel kavramı. Kadınlar vücutlarına, yüzlerine suni sıvılar enjekte ettirip yapma bebekler gibi
olma peşindeler artık. Altmışlı, yetmişli yıllardaki gibi iki maşa, üç bigudi ile saçını biraz
dalgalandırarak, bir sürme, bir de ruj sürüp tüm zarafetiyle sokaklarda salınan o doğal kadınlara rastlamak mümkün değil. Yeni güzel dolgu dudaklar, takma kirpikler, yılan zehrinin kasları felç ettiği gerçeğine aldırış etmeden tercih edilen gergin manasız yüz hatlarına sahip olmaktan ibaret. Oysa ki her çizgi bir yaşanmışlığın ifade bulduğu bir sanat eseri gibi değil midir?
Sanatçının kağıda çizdiğini hayat, yüzümüze, bedenimize çizer adeta. Ne kadar çok çizgi varsa o kadar başarılıdır resim. Tek çizgi ile çizilmiş bir çöp adam resmi mi değerlidir yoksa karakalem darbeleriyle tonlamalar yapılmış, kat kat çizgilerden oluşan bir desen çalışması mı?
Gençken hamdır hatlar. Bir olmamışlık vardır simalarda. Masumdur ama içi boştur sanki. Yaş
aldıkça anlam bulur sima. Yüzdeki hatlar yerlerine oturur adeta ve kişilik yüzde ifade bulur.
Yorgunluktan düşmüş gözkapaklarında anlam bulur bakışlar. Dudakların kenarlarındaki derin
çizgiler aynı derinlikteki muhabbetlerin şahitleridirler oysa ki. Onları yok etmek, bana göre tüm
yaşanmışlıkları unutmak istemek gibidir. (Yeni güzel kavramını benimseyen arkadaşlarım bana
gücenmesinler. Ben de sizlere tercihiniz için gönül koymuyorum. Sadece kişisel görüşüm ve
hayata bakışım bu yönde.)
Tüm değişen değerlerin içinde giyim kuşam da payını aldı elbette. Gençler artık neredeyse
giyinmiyor. Ya da ‘giysi parçası’, ‘kumaş artığı’ denebilecek şeyleri üzerlerine geçirip geziyorlar.
Bir süredir de kot pantolonlarda ‘yırtık’ modası var. Yakından izliyorum. Bazılarında sökükler ve
saçaklar varken, bazı modeller resmen yırtık hatta ‘parçalanmış’ olabiliyor. Bunu estetik bulan
var mı diye merak ediyorum çoğu kez. Sonra aklıma şu geliyor: Yaşadığımız hayatlar bile
paramparçayken, pantolonların yırtık olması ve insanların bunu doğal karşılaması çok şaşırtıcı
olmasa gerek. Hayatlarımız neden mi parçalanmış? Aileler parçalanmış, her geçen gün
boşanma oranı gittikçe çoğalıyor, insanlar bir arada yaşayamıyor. Birey olmakla bencil olmak
birbirine geçmiş durumda. Ayrılmış çiftler güç savaşlarını çocuklarının üzerinden devam
ettiriyor. Cinsellik keşif yaşı on üçlerde seyrediyor, sigara ve uyuşturucu kullanımı ortaokullarda sorun teşkil etmeye başladı. Toplumda patolojik rahatsızlıklar kol geziyor. Çoğunluk yükselmek için bir diğerinin üzerine basıyor. Birileri parlamak için diğerlerini gömmeye çalışıyor. Duygusal manipülasyon, hayvana ve kadına şiddet, ya da kısaca şiddet eğilimi, intihar vakalarının çoğalması, din ve inanç sisteminin istismar edilmesi, insan kullanmak, sömürmek, suiistimal etmek, taciz ve daha binlerce çirkin konu sayabilirim. Keşke sayamasam. Keşke sadece birbirini sevmek ve saymak kavramları kalsa dünyada. Paylaşım, empati, dostluk ve duygular hüküm sürse. Hırs olmasa, kibir yok olsa, kin, nefret, kavga son bulsa. Zaten ölümle son bulacak kısacık bir yaşam çizgisinin üzerine çarpık, eksik parçalar yerine güzellikler iliştirsek.
Yırtmak, ayırmak olmasa, dikmek, birleştirmek olsa. İlkemiz yok etmek yerine var etmek ve var olmak olsa.
Yırtık Pantolonlar Yırtık Yaşamlar ile ilgili yorum yok
Yırtık Pantolonlar Yırtık Yaşamlar

