DE PROFUNDİS CLAMAVİ / Uçurumun Dibinden Haykırdım

Anadil, dillerin anası, temeli. Kendini en iyi o dilde ifade edersin, o dille seversin, en çok sevdiklerini; o dilde yaşarsın öfkeni, savurursun küfürlerini doya doya…Rüya bile ana dilde yaşanır.

Anadilinde konuşamazsan, kalp dilinde susarsın…

Sevinç, mutluluk, öfke ve sevgi bile sessizleşir, rüyalar  Şarlo’nun sessiz sinemasına dönüşür…Hem “çocukluğudur anayurdu insanın” hem de anadili.. Güven veren bir sığınaktır, sığındığımız, anne kucağı, “ninni ferahlığında”.

 Birkaç dil bilirim, ucundan kıyısından, kendimi ifade edebilecek kadar.

Biraz Türkçe, biraz Almanca, okul İngilizcesini ise unuttum, bin/az da Arapça bilirim.

Her dil bir insandır dense de, “çok insan” olduğumu düşünmüyorum, ama çoğalma hevesinde ve çabasında olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

Başka dillere de merak saldım, öğrendim de. “Gözce” bilirim mesela, yalana meyletmeyen gözlerin nasıl baktığını, bu dil sayesinde öğrendim. Bu dil sayesinde, kalpleri de okuyorum artık. Malum “Gözler kalbin aynasıdır” heceleme döneminde yanlış okumalar yapınca, cezam kesildi, kötü bir karne aldım birkaç dönem! Şimdi ise, yıldızlı pekiyiyle dolu bir karne sunuluyor bana; aldım, kabul ettim.

 “Kalpçe” bilirim, yürek sızısı olanları da, mutluluktan yüreğinde ve yüreğinden kelebek uçuranları da, bir çırpıda tanırım. Ama kalbi olmadan, varmış gibi yaşayanları da… “Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez” Kalp dilini bilmeyenlerin yolu ise karanlık ve çetrefilli; onların, benden uzak, hakedene yakın olsunlar duasındayım.

Vefaca da bildiğimi diyemezdim, beni yaşayanlar bunu dillendirmeseydi eğer. Çünkü bu dilin tescillenmesi için, başkaları tarafından onaylanması gerekir, ben vefalıyım demekle, vefaca konuşuyorum demekle, sahip olunan bir “dil” değil bu!

“Nankörlük, kusurların en büyüğüdür,

ve eğer insanlar unutkan olmasalardı, hiç biri

“Nankör” olmazdı…

Nankörlük, zayıf insanların işidir,

kudretli insanlar içinde, asla nankör olana

rastlamadım.”

demiş Goethe. Ben onun yalancısıyım.

 Son zamanlarda “eline, beline, diline” sahip olamayanları yüreğime yaklaştırmayacak kadar, “Dostça” da öğrendim, maalesef bunu öğrenmenin bedeli de, pek bir ağır oldu. Ahh dost sandıklarım; meğer kuzu postunda, ne kadar çok “çakal” varmış! (çakal: açıkgöz, kurnaz, sinsi kimse, çoğu davranışı etik olmayan, insanların iyi niyetini sömürerek, bir şeyler elde etmeye çabalayan kişilere denir)

Hadsizce, had bildiren cinsinden üstelik. Gücünü doğarken ağzındaki altın/gümüş kaşıktan alıp kendilerine, her şeyi mübah görenler… Onlarla aynı dilde konuşamayınca, aynı dilde susmak da fayda etmiyor! Üstelik susmayı asalet değil de, korkaklık, teslimiyet ve haksızlığa boyun eğmek olarak gören bir güruh onlar. Sizlerin öğrenmesi  biraz zor olur ama, yine de tavsiye ederim, dostça öğrenin, arınırsınız!

Çiçekçe’m hiç fena değildir.

Çiçekler konuşur. Ahh, herkes duyabilseydi onları. Son zamanlarda ne kadar kırıldıklarını, ne kadar incitildiklerini anlatırlardı. Malum herkes herkese, çiçeğim, böceğim, gülüm, menekşem, lalem, çiçeklerin birincisi, diye hitap ediyor. İnsan aşık olunca, sevginin kırkbir tonu tezahür eder. Ama, sevgiye yalan, dolan, yılan dadanınca , o caanım çiçeklere yazık oluyor “abe” cemaat-i aşk! Unutulmamalıdır ki, “İnsan ismiyle müsemmadır”  ama “insan”, ama insan! Doğaldır ki, herkes çiçekçe bilmez, dürüstçe bilmediği gibi…

Ahh benim çiçeğim…”Bir çiçek ki, sevdikçe güzelleşir insan!” Mis kokar, saf ve sadedir, gelinlik giymiş  genç bir kız gibi duru ve güzeldir, cennet diye bir yer varsa eğer, mutlaka orasının rahiyası ondandır, en azından benim cennetimde… Portakal çiçeği… Şiir açan çiçek. En çok da onun dilini bilirim ben, buram buram!

Caanım Cemal Süreya şiirce  bildiği kadar (yoksa şiircenin lügatını o mu yazmıştı?) sessizce, usulca ve masumca da bilirmiş. Baktım ki, onun şiirlerini bildiğim kadar, dillerine aşina değilmişim.

“Sessizce”yi içimdeki gürültü bastırdı uzun zaman,  “Usulcayı” da, “Hayata geç kaldım” telaşıyla yanlış okumuşum meğerse, şimdi ise biliyorum ki, ruhun bedene yetişmesi için yavaşlamak elzem.

“Masumca biliyorum” ama, masumiyetin gölgesine sığınanları farkedecek kadar üstelik.

“Masum değiliz hiç birimiz” diyecek, kendime

 sarılacak kadar…

“Ve devam ediyor hayat,

en lazım yerinden hızla incelmeye”

Canan Kayışlı


“DE PROFUNDİS CLAMAVİ / Uçurumun Dibinden Haykırdım” için bir cevap

  1. Hülya. K Avatar
    Hülya. K

    Şimdiye kadar okuduğum en güzel yazılarından biri, çok severek okudum… ne güzel.. çiçekçe, böcekçe, masumca, sessizce ne güzel diller bunlar👌❤️😘

    Liked by 1 kişi

Hülya. K için bir cevap yazın Cevabı iptal et