“Sabretmek vazgeçmek değildir, sabretmek mücadele etmektir”
Soğuklarda dondu sandığım, çürüyüp, öldü sandığım nergis soğanlarım çiçek açtı, hem de kokulu kokulu, mis kokulu…
3 yıl önce getirmiştim taa Adanalardan…Kardeşim çok sevdiğimi bildiği için, benim için nergis soğanlarını saklamış, ben de onu kırmamak için nazlana nazlana getirmiştim. Çünkü buranın toprağında, havasında olmayacağını düşünmüştüm. Tabidir ki, buralarda da envai çeşit çiçek ve elbette nergis soğanları da var. Ama kokmuyor kardeşim, plastik çiçekler gibi hepsi…
Ve ben nergis soğanlarını ektim, baktım, konuştum onlarla, suladım…Belki de, caanım Tomris Uyar’ın dediği gibi, “sevginin sadece bir duygu değil, bilgi de gerektirdiğini” bilmeden, çok sulayarak boğdum onları, fazla sevgiyle. Don yediler bir ara, ruhuna el Fatiha dedim, üzüldüm, ama zaten bir tarafım olmayacağını, burada tutunamayacaklarını söylüyordu. Öyle ya, insan ait olmadığı topraklarda çiçek aç(a)mazdı ki…
Ama yine de atmaya kıyamadım, atamadığım bir sürü “şey” gibi… Dondu, öldü, kurudu sandığım soğanlar filizlenmiş, boy vermişti, “yalnız benim için” yeşil yeşil baktılar, birkaç gün sonra da nazlı nazlı çiçek açtılar!
Bence tohumlar hayatın gerçekleri olan kar, fırtına, yağmur, don gibi iniş çıkışları yaşayarak güçlendiler, tanımadıkları toprağa alıştılar ve nankörlük yapmamak için, aldığı sevgiye karşılık vermek istercesine çiçek açtılar, hem de kokulu kokulu.
Ben her daim, hayatın veriş-alış olduğuna inandım, alış-veriş değil… Doğru emeğe de, doğru sevgiye de inandım ve güvendim…
“Beni öldürmeyen her şey güçlendirir” misali, her şeye dayanıklı tohumlarım, çiçeklerim var. Övünmek gibi olsun, ya huyundan ya suyundan, bencileyin..
Adana’ya bir dahaki gidişimde, koca bir portakal ağacını getirme hayallerim var. Belki onu da getirebilirim, onu da büyütebilirim, belki o da buraları sever ve sevdam olan Portakal çiçeğini doya doya görür ve koklarım.
Kimbilir…
Ben bilmem, Hayat bilir.
Demişim 31/01/2018’de. Adana’dan Portakal ağacı getirmedim ama, geçenlerde buradan bir limon ağacı ve bir Kumquat ağacı aldım, ağaç dediğime bakmayın, minyatür, bonsai yani. Zeytin ağacım da ve vardı zaten. Her ne kadar zaman zaman “bir kedim bile yok, anlıyor musun” diyerek “nankörlük” etsem de,, minicik evimde “ağaçlar” büyüyor. Onların, yakın bir zamanda “biz şahane ve mutlu ağaçlarız Canan’ın sarayında” diye şiir yazmalarını bekliyorum. Bir Orman düş’ündeyim, Hayal mi, evet, düş mü evet! Ama “Düş gerçektir”
“Düşünde bile göremez işler.
Düşlerin gördüğü işleri.”
Bi-li-yo-rum!
Canan Kayışlı

